Sebep?
Milyonlarca vardı aslında. Sadece bir kaç tanesine takılmıştı. Gözleri doluydu.
O kadar dolmuşlardı ki haftalardır, son bir kaç gün görüşünü bile yitirmişti.
İnsanları anlayamıyordu. Değişmişler miydi, yoksa onları yeni mi tanıyordu.
Bazılarını hiç tanımamıştı.
Silüetler. Kayıp gidiyorlardı etrafından. Hiç birini tanımıyordu, bu ona
kendisini iyi hissettiriyordu. En azından kimseye açıklama yapması gerekmezdi,
gerçi kimse açıklama istemezdi. Bir daha karşılacağı meçhul insanlara bakmayı
denedi.
Bulanık. Ne farkederdi, nasıl olsa hatırlamayacaktı hiç birini. Onlar da
hatırlamayacaktı. Yanlarından kayıp giden kırmızı gömlekli çocuğu
tanımayacaklardı. Bir kaç kelime etmeyeceklerdi, varlığından haberleri bile
olmayacaktı belki de.
Anlamsız. Kendisini daha fazla tutması gereksizdi. Başını hafifçe eğip ilk
damlanın akmasına izin verdi. Hıçkırmayacak, çığlık atmayacak, boğazını
yırtmayacaktı. Ağlayacaksa da bunu güzel bir şekilde yapacaktı. Sorunları bunu
hakeden cinstendi. Başını aşağıda tutmaya devam etti. Bir süre damlaların
ceketinde yaptığı lekeleri izledi. Kafasını kaldırıp insanları gözlemlemek
istedi.
İnsanlar. Kimse ona bakmıyordu. Dudakları birkaç saniyeliğine yukarı kıvrıldı.
Ne yaptığını farkettiğinde hemen dudaklarına eski haline gelmesini emretti.
Kimsenin onu mutlu sanmasını istemiyordu. Öyle olduğunu düşünürlerse üzerine
atlayıp derisini yırtarlardı. Derinlerinde kalan bir kaç hissi de emip onu bir
cesete çevirirlerdi. Çünkü insanlar böyleydi; vahşi, açgözlü ve bencil.
Doğaları gereği nefretliklerdi.
Silik. Hayatı boyunca görünmez biri gibi yaşamayı denemişti. Çünkü
insanların onun canını yakmasından korkuyordu. Ayrıca hepsinden nefret
ediyordu. Acıdan başka bir şey getirmiyordu hiç biri. Gözlerinde görüyordu
felaket tellallarını. Hep bir şekilde onun canını yakıyorlardı. Elinden bir şey
gelmiyordu.
Acı. Bir anda canı yandı. Hatıralar, düşünceler ve o. Ruhunda sızı vardı ve
yaşamı her geçen gün soğuyordu. Ona sarılmaya bile korkuyordu. O ne kadar
hayatı takmıyorsa, hayat ona o kadar takmakta kararlıydı. Her geçen gün
zayıflıyordu. Bir gün yıkılacak, parçalara ayrılacaktı.
Yağmur. Cadde boyunca devam etti gözyaşları. Rahatsız değildi, aksine
rahatlıyordu her düşen yaş ile. Hafifliyordu. Görüş yeteneğini kazanıyordu
yavaş yavaş. Kendine geri dönüyordu. Sakinleştirici bir yağmur gibi geliyordu
bu yaşlar. Merak etti, neden etrafta kimse şemsiye taşımıyordu.