Cumartesi, Kasım 23, 2013

Ve sen kırdığın camların üzerinde yürüttün beni.

 

Tüm ışıkları kapatmıştık bir keresinde. Güzel zamanlar değildi fakat olması gerekiyordu. Bir mumun ateşi kadar cılız bir ışık ile açmaya çalıştığımız milyonlarca ışık vardı. Bizse hayatımız için yakmaya çabalıyorduk. Arkadaşlığımız için.
Bazı yaraların acısı geçse bile hayat boyu izi kalır. Canımı tekrar yakmansa benim artık o mumu söndürme zamanımın geldiği anlamına geliyor. Sigaramızın ucundaki ateş bile yok. Çünkü artık ben yokum bu tiyatroda.
Hayatımın bu noktasında olmam benim verdiğim kararların gelişmesiyle oldu. Bazen başka insanlar ile kesiştim, bazense farklı dallara uzandık. Ama her zaman her şeyi hisseden bendim. Depresyonun çarpmasından sonra uyumaktan korkarken bedenime dokunan kollar benimdi. Her içime çektiğim nefesle ölüme yaklaşan bendim. Yaraları taşıyan bendim bileğimin üstündeki, kalbimin üstündeki, hatıralarımın içindeki. Acıyı içinde barındıran bendim. Bu yüzden bu hayat bana aitti bugüne kadar ve son bulacağı güne kadar da bana ait olacak, hayatım hakkındaki bütün her şey de bana ait. Bunları dile getirebilecek bir sıfata ait olan sen değilsin. Aslına bakarsan artık benim için hiçbir sıfatın yok. Seni hiç tanımamış olmayı dileyecek kadar uzağım.
Bu sefer kendimi kötü bile hissetmiyorum. Bir kaybeden gibi uyuyana kadar ağlamayacağım. Çünkü sen hayatımda kazandığım bir değere sahip değilmişsin hiçbir zaman. Her zaman ikinci şansların aptal işi olduğunu düşündüm. Güvenmekte hata ettiğim ilk insan değilsin, sadece son insan olmanı umuyorum. Bunu söylemek ne keyif veriyor ne de artık canımı yakıyor, hayatımda bir yerin yok. Yeni yaralara ihtiyacım yok. Sana ihtiyacım yok.

Pazar, Kasım 17, 2013

Son bir kez iyi geceler dilemek.


Ya kanser olan ben olsaydım. Hanginiz bunu öğrenecek kadar yakınımda olurdunuz? Paylaşabileceğimiz son anların en ufağını bile dünyalara değişmeyecek kadar hangi biriniz seviyor beni?
Hiçbirinize söylemezdim. Sonuçta herkes ölür. Mesele bunun ne zaman gerçekleşeceği, fakat elimizde buna dair bir bilgi yok. İhtimaller şu an ve sonsuzu kapsıyorken hala birbirimize olmamız gerektiği kadar samimi değiliz.
Dürüstçe söyleyebilirim. Ben korkuyorum. Evet, şu zamana kadar korkmuyorum derken yalan söylüyordum. Ölmekten korkuyorum. Unutulmaktan korkuyorum sanırım en çok. Veya hiçbir şey yaşayamamaktan. Yirmi yaşını doldurmamın 3. gününde hala kayda değer hiçbir şey yapmamış olmamın getirdiği bir korku bu. Hiçbir şey yapamamış olmanın getirdiği.
Hayatta yapmak istediğim şeyler diye bir listeyi kanser olduğumu öğrendiğim gün oluşturmam aşırı ironik olurdu. Onlarca seneyi saçmalıklara ayırıp kalan bir kaç aya her şeyi sığdırma çabası. Gülünç. Ama üzücü bir gerçekte var elbette. Hayatım ve etrafımdaki insanların oluşturduğu şartlar benim bu şekilde yaşamama olanak vermiyor. Pek tabii çoğu zaman yaşamadığımı düşünüyorum. Ama bu hangi birinizin umrunda, değil mi?
Son olarak eğer kanser olsaydım ailemin nasıl insanlar haline dönüşeceği hakkındaki düşüncelerimi yazmak istiyorum. Eğer kanser olsaydım, babamın tutumu değişmezdi bana karşı. Aramızdaki o aşılamaz nefret duvarı her zamanki heybeti ile orada dururdu. Belki ben öldükten sonra birkaç kez ağlardı ve beni ne kadar çok sevdiğini söylerdi. O ana dek geçirdiğimiz anlarda beni kaç defa öldürdüğü aklına dahi gelmezdi.
Annem, o her gün ağlardı. Belki intihara girişirdi. Onu bunun için suçlayamam. Yine de yaptığının ne kadar saçma olduğunu söylerdim elbette. Tek bir şansa sahip olmak için her şeyi verebilecek binlerce insan varken onun hayatından vazgeçmesi tamamen bencillik. Uzun lafın kısası, annem gereğinden fazla üzülürdü.
Ben mi? Sanırım daha çok korkardım. Çünkü asla aldığım nefesler yeterli olmazdı.

Perşembe, Kasım 14, 2013

20.

Umrunda olduğunu biliyorum. Her zaman orada olduğun için, her zaman kafamın içinde olduğun için, bana nasıl baktığını bildiğim için. Umrunda olması gerektiği için. Belki sadece öyle olmasını istediğim için.
Ama biliyor musun? Hiçbir şey göründüğü kadar kolay değil. Devam etmenin ne kadar güç olduğunu yaşadığım her günde daha da idrak ediyorum. Sanki her şeyi kaybetmek için başladım hayata. Söyledikleri bütün o iyi ki doğdunlar bana bunu hatırlatıyor. Kaybettiğim her şeyi.
Bundan sonrası için plan yapmadım. Her zaman 19'da son bulacağını düşündüm. Sonuna çok yaklaştığım anlar oldu. Ama bir şey beni geri tuttu. Ben yine sadece canımı acıttım.
Başardığım tek şey belki de budur 19 senede. Hayatta kalmak, tüm acıya rağmen. Tüm kayıplarıma rağmen.
Sen gözlerini yumduğun an gideceğim yönü kaybettim. Ben sadece seni takip ediyordum. Çünkü asla doğruyu yapan bir insan olamadım. Hayatın bu kadar acı olabileceğini bilmiyordum. Ben istediğin gibi aynı kalmadım. Ben değiştim. Daha fazlasını gördüm. Asla kapanmayacak yaralara sahip oldum. Asla dolmayan dipsiz kuyular gibi.
Sokaklarını bilmediğim bir şehirdeki evim gibiydi seninle olmak. Beni anlayacağını bildiğim tek insandın. Yine de sana nasıl ulaşacağımı asla bilmiyordum. Sen sadece oradaydın ve bir anda yok oldun.
Belki bir gün daha iyi bir yere ait olduğumu fark edeceğimi düşündün, ama ben bir yere ait olmak için fazla önemsizim. Hayatım hiçlikle dolu ve sanırım kaybettiklerimin hepsi benim suçum.
Belki daha fazla acı çekmemi istemedin. Ama bütün bu olasıklıkların var olması acının kendisiydi. Belki sadece korktun. Ama kurtulan yalnızca sen oldun. Bugün senin kaybolmanın 4. senesi. Geride kalanın ben olmamın 20. Acaba beni hiç düşündün mü? Bugünün benim doğum günüm olduğu hiç aklına geldi mi? Suçlamaya çalışmıyorum. Her şeyden önce nefes alıp almadığını merak ediyorum.
Gittiğinden beri hiçbir şey aynı değil. Kaybolan her şeyi özlüyorum. Her gün canım daha çok yanıyor. Tekrar çocuk olmak istiyorum. Tekrar her şeyi düzeltebilecek bir şeye sahip şansa sahip olmak istiyorum. Ama zaman aylehimize işlemekten başka bir şeye yaramıyor. Biz her zaman ilerliyoruz ve her şey birbirinden uzaklaşıyor. Ben yalnız, yavaş ve acı bir şekilde ölüyorum. Her zaman korktuğum gibi.