Cuma, Ekim 24, 2014

Hayalperest.

 
Kaçış için başlatılmış bir eylemden ibaretti. Sıkılmışlıktan, beklentilerden, sorumluluklardan. Olması gereken her şeye kaçıp, olmasını istemediklerimden kurtulmak gibi. Acıdan mesela, kemik iliğimin içine saplanıp sürekli damarlarımda varlığını bağıran his. Korkudan ayrıyetten, nefesimi su yüzüne çıkan balon gibi akciğerlerimden dışarı atıp kendine ev edinen duygudan. Gerçekten, gözlerimi oyup tenimi yakıp kavuran gerçekten. Zamanla geçer dedikleri, fakat zamanla çocuk misali büyüyüp güçlenen.
Sonuna kadar koşup, gözlerimi sımsıkı kapattığımda asıl ışığa ulaştığım düşüncesinin verdiği sarhoşluk hissi. Pembe değildi hiçbir zaman, rengarenkti. İnanmak istediğim renklerin hepsi vardı. Hiçbir zaman sonunu göremediğim renkler, her seferinde üzerine damlayan siyah mürekkeplerle kirlendi. Ne kadar çabaladıysam, ayağıma dolanan o sarmaşıklar çekip boğdu beni karanlıkta. Düştüm, her seferinde gözlerimden yanaklarıma akan yaşların içine. Kırılan kalbimden akan kan ağzımı doldurdu. Taşıyamadığımda kustum, dışavurdum. Gözlerimi açtığımdaysa içime benzemiş bir dünya gördüm. Benden nefret eden bakışlar, küçümseyen bir tavırla itti beni geri. Bense koştum, yalnızlığın dibine. Hayallerimin gökdelenlerine, tekrar düşmek pahasına.