Pazar, Aralık 23, 2012

P.S

Kelimelerin telaffuzlarının kolaylığı kadar hafif olsa anlamları, siktir et'e gerek kalmazdı.

Rehbersiz.

Bir hayalet gibi dolaşıyorum. Bir yön, bir duygu veya bir istek olmadan. Yapabildiğim en iyi şey bu olduğu için, şikayet etmemi kim hoş karşılar. Kimse. Kimsem yok.
Her şeyden yoksun ve her şeyi isteyecek kadar yüzsüzüm. Çünkü başka bir şey yok. Çünkü başka hiç bir şey kalmadı hayatımda. Gerçekten istediğim şeyi sorarsanız eğer, o da gitsin kurtulayım.

Cumartesi, Aralık 22, 2012

Cidden.

Bir eve ihtiyacım var. O kadar yorgunumki, gideyim saatlerce uyuyayım ve başıma dikilsin. Orada kalsın. Orada olduğuna inanayım. İnanmaya o kadar ihtiyacım var ki.
Sabahları sikeyim.

Perşembe, Aralık 20, 2012

Buzdan masallar.

Bazen ben dönüyorum etrafta, bazense durduğum yerde dönüyor dünya. Hareketler o kadar farklı ki. Güzel mi? Hayır. Muhtemel son günüm olmasına rağmen dünyayı bana çekici kılan hiç bir şey görmüyorum. Şu kadarını söyleyebilirim, ölüm ihtimali beni heyecanlandırıyor. 
Kabustan bir an önce başka bir dünyada uyanmak gibi. Aslında, tam anlamıyla öyle. Gerekli olan şey, az kalan vaktim.

Perşembe, Aralık 06, 2012

Koş, ne kadar hızlı olursa.





Unut. Unut gitsin. Kim olduğunu, nereden geldiğini, neler yaptığını, neden ağladığını unut. Her şeyi siktir et. Etmeyen kaldı mı senden başka? Yap bunu. Korkma, korkamazsın. Başka bir seçeneğin yok. Çünkü onlar her yerde. İnsanlar her yerde. Ama sen, sen onların yanında değilsin. Sen yalnızsın, sen farklısın, sen ölüyorsun.
Duygularını hatırlama. Zorla kendini, hatırlama. Acıdan başka bir şey yok zaten hayatında. Kaç gitsin. Nereye kadar? Sonuna kadar. Yapabildiğinin en iyisi neyse onu yap. Kaç. Yapman için bir çok sebep var, yapmamak için hiç. Bu yüzden yapmalısın. Sebepler için, kendin için, ölmemek için.
Duyma. Niye yapıyorsun ki bunu kendine? Duyma. Ne derlerse desinler, seninle olan yok işte. Anla, gör, gerekirse bağır. Avazın çıktığı kadar bağır. Ama konuşma. Konuşursan onlar da anlar. O zaman işte ölürsün. O zaman, biter işte tüm rüyan. Güneş doğar, ağzı kan kokan insanlar uyanır. Acıtırlar. Biliyorsun, hatta iyi biliyorsun. İzah etmeme gerek yok, sen zaten tecrübelisin. Sen zaten yaralısın.
Saramazsın yaralarını. Asla iyileşmezler. Ama kaç kurtar kendini yine de. Yapmadım deme, yapamadım deme, yap. Pişman olmayacaksın. Söz veriyorum. Sen yeter ki ölme, sen yeter ki üzülme.
Yalnızsın. Başka kimsen yok. Görmüyor musun? Kimse tanıdık değil. Herkes uzak, herkes soğuk. Unut. Kim olduğunu, nereden geldiğini, neler yaptığını, neden ağladığını unut. Çünkü yapabileceğin daha iyi bir şey yok. Çünkü, senden başka biri yok.

Cuma, Kasım 23, 2012

Yavaşça.



Hala yaşıyoruz ve hep bir şansımız var. Sonuna kadar var, sonu neredeyse. Ama vakit mevcut. Koşup yetişmek için, başka yollara sapmak için, sevmek için zamanımız var.
Sadece şu batan gemiden kurtulalım. Daha fazla dibe gitmeden geri dönelim. Yeterince acı çektik. Fazlasıyla kendimden çok oldum. Seninle olamadım. Yine de seçimler var. Kalan kelimelerden şarkı oluşturup, yalnız başımıza söyleyebilecek zamanımız, çok var.

Çarşamba, Kasım 21, 2012

Hoşçakal.



Bazen her şey göründüğü gibi değildir. Düşündüğünüzün aksine, inandıklarınıza ters. Bazen her şey.
Ama bu kimin ne kadar umrunda? Sadece düşündükleri, inandıkları ve gördükleri ile yaşayan insanlardan birliktelik kavramını benimsemelerini beklemek, kanatlarımızın çıkacağı günü beklemekten beter. Bir sonsuz, en azından kanatlara dair umutlarım var. Tabii bunu da öldürmezseniz.
Güven duygusu imrendiklerim arasında. Bunu yapabilmek her zaman zor oldu benim için. Bir güne dek öyleydi ve bir başka gün her şey yıkılana dek. Ömürden geriye kalan bir kaç kelime ile dizebildiğim harfler şunlar. Hoşçakal.

Pazar, Kasım 11, 2012

Sibylle Baier'ın dediği gibi.




It's the end my friend.
Her şeyin başlamasından 6 ay sonra her şeyin de onunla birlikte bitmesi. Elindeki her şeyi tükettikten sonra bir saniye bile pişmanlık hissetmeyen insanların eskiden söyledikleri ile çelişen hareketlerde bulunması. Gerçekten, insanlara inanmak güç zanaat.
Güven sorunu yaşarken bunun kötü bir şey olduğunu düşünürdüm. Değilmiş. İnsanlara güvendikçe kalbi kırılır insanın. Hele sonuna kadar güvendiğinde. Beş dakikada her şey değişebilir. Bütün her şey alt üst olabilir. Özellikle geri kalan tüm hayat sizinken. Siz değil aslında, onun. Benden ibaretse eğer, sadece nezaketen siz diyebilirsiniz. Üstelik seçim yaptırmak zorunda bırakırsa seni.
Fazla prensipleri olan biri değilim. Ama bir gururum ve inandığım şeyler var. İnsanlar ya ben ya o derken, kıskançlık sınırlarını zorlar. Bu benim üstesinden gelemeyeceğim bir şey ve her zaman kaçarım. Her zaman. Bundan pişmanlık duyduğum söylenemez, çünkü bu bir insanın size zorunluluk kılabileceği bir seçim değil. Bu özgürlüğünüze bir kelepçe, kırılan kanatlarınıza ise avuntu.
Üzgünüm, en çok da üzgün olmadığım için. Olmalıyım, muhtemelen. İşler bu boyuta getirilmesiydi, söylenen sözler yutulup geceleri sırt çevrilmeseydi. Evet. Üzgün olurdum. Ama yapılanlardan sonra, tek gereken iyi uykular dileyen insanlar.

Pazar, Ekim 28, 2012

Burası tamamen ben.



Bu yüzden burayı okumanıza gerek yok. Yazdıklarım genel değil, tamamiyle nasıl hissettiğim hakkında. Aslında, kötü hislerim hakkında. Kötüden başka bir şey hissedermişim gibi.
Okumayın diyorum çünkü biliyorum. Değişmiyor. Siz ne yapabilirsiniz ki? Siz sadece kendinize öncelik tanıyorsunuz. Bu sayede mutlu kalabiliyorsunuz. Bu doğal, bu insani. Suçlanabilir mi kimse bu sebepten? Elbette hayır. Ama ben bunu yapamıyorum. Çünkü kendi mutluluğum yok. Gülemiyorum. Farklıyım, hiç olmak istemediğim kadar. Sıradan olsam, her şey kolay olurdu. Belki farklı olma çabasına girip gülünç olurdum. Keşke.
Neden farklı olduğum konusuna gelirsek eğer, kötüyüm. Fazlasıyla kötüyüm ve iğrencim. Bir o kadar yalnızım. Kendimle başbaşa geçirdiğim, düşüncelerden oluşan uzun zamanlarım var. Bir şey değiştiremeyecek kadar işlevsizim. Mutlu edemeyecek kadar da yoksun. Beş para etmez biriyim. Zarardan başka bir şey yapabilirsem arada eğer, bu insanların gitmesine bir şey yapamıyor olmam. Bu yüzden burayı okumayın diyorum. Beni tanıdıkça gideceksiniz. Beni bildikçe önemsiz kalacağım. Her şey bitecek. Ama asıl son, gelmek bitmez bir mektup olarak kalacak.