Salı, Aralık 17, 2013

Biz ve hayata dair.

İntihar etmeyi düşündüğümü duysan ne derdin acaba? Üzülür müydün? Bana ulaşmaya çalışır mıydın? Ne olduğunu sorar mıydın?
Ben, seni kaybettiğimi söylerdim. Beni anlayan tek insanı. Beni umursadığını düşündüğüm insanı. Beni sevdiğini sandığım insanı. Duvarlarımı indirip en güçsüz halimle bağlandığım ve beni içten yıkıp bir anda yok olan insanı. Ne düşünüyordun ki?
Sen gittikten sonra her şeyin iyi olacağını mı? Hiçbir şey iyiye gitmedi, hiçbir şey aynı kalmadı. Her şey her geçmişe karıştırdığım zamanda daha kötüye gitti. Her seferinde daha kötüye.
İnsanlar beni tanımak istemedi başta. Doğrularım umurlarında olmadı. Sevmesem de olurdu onlar için. Gülmesem de. Bazıları gülmemi hiç istemedi hatta. Gözyaşlarım onlara zafer nidaları attırdı.
Hayatın içine fırlatılmış, gidecek hiçbir yeri olmayan kayıp ve silik biri gibi yaşadım. Her geçen gün daha da az tanıttım insanlara kendimi. Daha az güvendim, hiç sevmedim. Gündüzlerim acıdı rüyalarım dağılırken. Bazı gecelerse gündüzlerimden daha korkunç kabuslar gördüm. Eve gidiş yolumu kaybettim. Sen gittin, ben kaybettim.
İşte bu yüzden intihar etmeyi düşündüm. Kazanmak için değil, artık oynamamak için.

Cumartesi, Kasım 23, 2013

Ve sen kırdığın camların üzerinde yürüttün beni.

 

Tüm ışıkları kapatmıştık bir keresinde. Güzel zamanlar değildi fakat olması gerekiyordu. Bir mumun ateşi kadar cılız bir ışık ile açmaya çalıştığımız milyonlarca ışık vardı. Bizse hayatımız için yakmaya çabalıyorduk. Arkadaşlığımız için.
Bazı yaraların acısı geçse bile hayat boyu izi kalır. Canımı tekrar yakmansa benim artık o mumu söndürme zamanımın geldiği anlamına geliyor. Sigaramızın ucundaki ateş bile yok. Çünkü artık ben yokum bu tiyatroda.
Hayatımın bu noktasında olmam benim verdiğim kararların gelişmesiyle oldu. Bazen başka insanlar ile kesiştim, bazense farklı dallara uzandık. Ama her zaman her şeyi hisseden bendim. Depresyonun çarpmasından sonra uyumaktan korkarken bedenime dokunan kollar benimdi. Her içime çektiğim nefesle ölüme yaklaşan bendim. Yaraları taşıyan bendim bileğimin üstündeki, kalbimin üstündeki, hatıralarımın içindeki. Acıyı içinde barındıran bendim. Bu yüzden bu hayat bana aitti bugüne kadar ve son bulacağı güne kadar da bana ait olacak, hayatım hakkındaki bütün her şey de bana ait. Bunları dile getirebilecek bir sıfata ait olan sen değilsin. Aslına bakarsan artık benim için hiçbir sıfatın yok. Seni hiç tanımamış olmayı dileyecek kadar uzağım.
Bu sefer kendimi kötü bile hissetmiyorum. Bir kaybeden gibi uyuyana kadar ağlamayacağım. Çünkü sen hayatımda kazandığım bir değere sahip değilmişsin hiçbir zaman. Her zaman ikinci şansların aptal işi olduğunu düşündüm. Güvenmekte hata ettiğim ilk insan değilsin, sadece son insan olmanı umuyorum. Bunu söylemek ne keyif veriyor ne de artık canımı yakıyor, hayatımda bir yerin yok. Yeni yaralara ihtiyacım yok. Sana ihtiyacım yok.

Pazar, Kasım 17, 2013

Son bir kez iyi geceler dilemek.


Ya kanser olan ben olsaydım. Hanginiz bunu öğrenecek kadar yakınımda olurdunuz? Paylaşabileceğimiz son anların en ufağını bile dünyalara değişmeyecek kadar hangi biriniz seviyor beni?
Hiçbirinize söylemezdim. Sonuçta herkes ölür. Mesele bunun ne zaman gerçekleşeceği, fakat elimizde buna dair bir bilgi yok. İhtimaller şu an ve sonsuzu kapsıyorken hala birbirimize olmamız gerektiği kadar samimi değiliz.
Dürüstçe söyleyebilirim. Ben korkuyorum. Evet, şu zamana kadar korkmuyorum derken yalan söylüyordum. Ölmekten korkuyorum. Unutulmaktan korkuyorum sanırım en çok. Veya hiçbir şey yaşayamamaktan. Yirmi yaşını doldurmamın 3. gününde hala kayda değer hiçbir şey yapmamış olmamın getirdiği bir korku bu. Hiçbir şey yapamamış olmanın getirdiği.
Hayatta yapmak istediğim şeyler diye bir listeyi kanser olduğumu öğrendiğim gün oluşturmam aşırı ironik olurdu. Onlarca seneyi saçmalıklara ayırıp kalan bir kaç aya her şeyi sığdırma çabası. Gülünç. Ama üzücü bir gerçekte var elbette. Hayatım ve etrafımdaki insanların oluşturduğu şartlar benim bu şekilde yaşamama olanak vermiyor. Pek tabii çoğu zaman yaşamadığımı düşünüyorum. Ama bu hangi birinizin umrunda, değil mi?
Son olarak eğer kanser olsaydım ailemin nasıl insanlar haline dönüşeceği hakkındaki düşüncelerimi yazmak istiyorum. Eğer kanser olsaydım, babamın tutumu değişmezdi bana karşı. Aramızdaki o aşılamaz nefret duvarı her zamanki heybeti ile orada dururdu. Belki ben öldükten sonra birkaç kez ağlardı ve beni ne kadar çok sevdiğini söylerdi. O ana dek geçirdiğimiz anlarda beni kaç defa öldürdüğü aklına dahi gelmezdi.
Annem, o her gün ağlardı. Belki intihara girişirdi. Onu bunun için suçlayamam. Yine de yaptığının ne kadar saçma olduğunu söylerdim elbette. Tek bir şansa sahip olmak için her şeyi verebilecek binlerce insan varken onun hayatından vazgeçmesi tamamen bencillik. Uzun lafın kısası, annem gereğinden fazla üzülürdü.
Ben mi? Sanırım daha çok korkardım. Çünkü asla aldığım nefesler yeterli olmazdı.

Perşembe, Kasım 14, 2013

20.

Umrunda olduğunu biliyorum. Her zaman orada olduğun için, her zaman kafamın içinde olduğun için, bana nasıl baktığını bildiğim için. Umrunda olması gerektiği için. Belki sadece öyle olmasını istediğim için.
Ama biliyor musun? Hiçbir şey göründüğü kadar kolay değil. Devam etmenin ne kadar güç olduğunu yaşadığım her günde daha da idrak ediyorum. Sanki her şeyi kaybetmek için başladım hayata. Söyledikleri bütün o iyi ki doğdunlar bana bunu hatırlatıyor. Kaybettiğim her şeyi.
Bundan sonrası için plan yapmadım. Her zaman 19'da son bulacağını düşündüm. Sonuna çok yaklaştığım anlar oldu. Ama bir şey beni geri tuttu. Ben yine sadece canımı acıttım.
Başardığım tek şey belki de budur 19 senede. Hayatta kalmak, tüm acıya rağmen. Tüm kayıplarıma rağmen.
Sen gözlerini yumduğun an gideceğim yönü kaybettim. Ben sadece seni takip ediyordum. Çünkü asla doğruyu yapan bir insan olamadım. Hayatın bu kadar acı olabileceğini bilmiyordum. Ben istediğin gibi aynı kalmadım. Ben değiştim. Daha fazlasını gördüm. Asla kapanmayacak yaralara sahip oldum. Asla dolmayan dipsiz kuyular gibi.
Sokaklarını bilmediğim bir şehirdeki evim gibiydi seninle olmak. Beni anlayacağını bildiğim tek insandın. Yine de sana nasıl ulaşacağımı asla bilmiyordum. Sen sadece oradaydın ve bir anda yok oldun.
Belki bir gün daha iyi bir yere ait olduğumu fark edeceğimi düşündün, ama ben bir yere ait olmak için fazla önemsizim. Hayatım hiçlikle dolu ve sanırım kaybettiklerimin hepsi benim suçum.
Belki daha fazla acı çekmemi istemedin. Ama bütün bu olasıklıkların var olması acının kendisiydi. Belki sadece korktun. Ama kurtulan yalnızca sen oldun. Bugün senin kaybolmanın 4. senesi. Geride kalanın ben olmamın 20. Acaba beni hiç düşündün mü? Bugünün benim doğum günüm olduğu hiç aklına geldi mi? Suçlamaya çalışmıyorum. Her şeyden önce nefes alıp almadığını merak ediyorum.
Gittiğinden beri hiçbir şey aynı değil. Kaybolan her şeyi özlüyorum. Her gün canım daha çok yanıyor. Tekrar çocuk olmak istiyorum. Tekrar her şeyi düzeltebilecek bir şeye sahip şansa sahip olmak istiyorum. Ama zaman aylehimize işlemekten başka bir şeye yaramıyor. Biz her zaman ilerliyoruz ve her şey birbirinden uzaklaşıyor. Ben yalnız, yavaş ve acı bir şekilde ölüyorum. Her zaman korktuğum gibi.

Salı, Ekim 08, 2013

Galaksilerin çarpışması.

Bazen dünyadaki her insana siktiri basmak istiyorum. Hepsinin ölmesini istiyorum. O kadar bencil, acımasız ve umarsızlar ki. Güçlü durmak o kadar yersiz ki çoğu zaman. Güçlü olmak. Sadece seni yıkmaları için daha fazla çaba sarf etmelerine sebep oluyor.
Sanki yeterince derine gitsem, sanki yeterince derimi yüzsem altından kanatlarım çıkacak. Ama olmayacak, biliyorum. Her şeyin başında ben de o nefret ettiğim varlıklardan biriyim. Ve nasılsa her defasında galaksilerin çarpışması kadar acı verici bu his.

Yıllar öncesine dair.

 
Aslına bakarsanız attığımız adımların geri dönüşü yok. Zaman ileri çalışan bir varsayımdan ibaret. Değişim sonsuz. Belki de bu yüzden adım atmak yerine bekleyerek ve boşa harcayarak yaşıyorum.
Üzerinden yıllar geçmesine hala karanlıktan ve yalnızlıktan korkuyorum. Beni mutsuz bir dünyada yalnız bırakmış olmandan olsa gerek.
Anlıyorum, gitmen gerekiyordu. Belki de gerekmiyordu, belki sadece kalmak istemedin. Ama hayatımın bu noktasında burada olmamın sebebi sensin. İstemeyeceğin bir çok şey yapmış olsam da kendimi suçlu hissetmiyorum. Bunları yapmama engel olacak hiçbir şey yapamadın. Burada değildin. Bir çok adımı sensiz atmamı sen sağladın.
Ne kadar sürecek bilmiyorum. Belki bir daha asla görüşmeyeceğiz. Bazen seni gördüğümü sanıyorum. Gözlerim doluyor. Aramadım değil, bulmama izin vermedin. Sen olmamı istemedin belki, yine de bazen sen oluyorum. Senden alıntılar yapıp, seni hayatta tutmaya çalışıyorum. Hayatta mısın, onu dahi bilmiyorum. Geri dönüp bana her şeyin iyi olacağını söylemene ihtiyacım var belki.
Bunların hiçbirinden haberin olmayacak. Ben yine de söylüyorum. Beni bıraktığın dünyaya ölüyüm. Zevk alma güdümü kaybettim. Seni suçladığımı sanma. Ben sadece senin olduğun zamanı özledim.
Üstünden o kadar zaman geçti ki, sanki başka birinin hayatıymış gibi geliyor çoğu zaman. Güzel bir film, üzücü sonla biten. Yine de can acıtan bir yanı var. Çünkü gerçek olan her şeyi benim yaşamış olmam, benim kaybetmiş olmam.
Gelmemi istediğin yere ait hissetmiyorum. Gelmem gereken yerin burası olduğuna inanmak istemiyorum. Bana söz verdiğin ödülün hayatımın geri kalanı ile başbaşa kalmak olmasını istemiyorum.

Pazartesi, Ekim 07, 2013

Bay Hiç Kimse.


"Yalnız değiliz.."
Hiç kimsenin umrunda değil aslında. Sanki kimseyi alakadar etmiyor ne hissettiğim, ne düşündüğüm  veya ne istediğim. Kim beni gerçekten tanıyor ki? Ailem için çoğu zaman para sömüren zorunluluğum. Arkadaşlarım içinse kimse kalmadığında orada olacak insan. Hayatta ne önemim var? Veya soruyu değiştireyim. Hayatımın ne önemi var? Bir çok hata yaptım. Tekrar ve tekrar, yanlış kararlar bir süre sonra hayatımın çizgisi oldu. Ve her zaman içten içe yalnız kaldım. Nasıl bir çelişkidir ki; insanlardan ve yalnızlıktan nefret ediyorum. Belki de hiç varolmamam gerekirdi.

Cumartesi, Eylül 07, 2013

Hoşçakal.

Bu herkes ile ilgili. Çıkıp giden herkes ile. Nerdeyse herkes.
O kadar çok insan kaybettim ki saymayı bıraktım bir süre sonra. Sorunu kendimde aradım hep. Sorunun ben olduğumu düşündüm. Ama biliyorum. Ben değilim. Ben benim, biz neysek oyuz. Biz arkadaş değiliz.
Bu benim dünyayı ve insanları görüş biçimimle alakalı. Bu yüzden kendimi suçlayacak değilim. Çünkü beni seven insanlar da var. Evet, güçsüz değilim. Sadece üzgünüm. Çünkü gitmen gerek. Çünkü biz arkadaş değiliz artık. Asla olmayacağız, asla ama asla bu kazığını unutmayacağım. Kendine iyi bakman bile umrumda değil. Sadece git.

Cumartesi, Ağustos 24, 2013

Eski hikayeler.

Bir başka sigara yaktım yalnızlığımın şerefine bu gece. Her dakikasını yaşıyorum karanlığın. Ufacık bir yıldız parıltısı bile yok gök yüzünde. Eskiden milyonlarca vardı. Eskiden karanlık yoktu.
Uyuyamıyorum. Yeni bir şey değil bu. Aylar oldu. Duyularım kokunu içime çekebilmek için kıvranıyor. Ev dediğim yerde uyuyabilmek için ruhumu satmaya hazırım ben oysaki. Gerçi ne değeri var ki?
Üflediğim her duman hep aynı yönde kayıp gidiyor. Sanki gitmeleri gereken bir yer varmış gibi. Ait oldukları bir yer. Benim sahip olmadığım bir varlık. Sanki her şey doğru. Sanki her şey olması gerektiği gibi. Tek yanlış benim.
Küçükken var olmamayı dilerdim. Şimdiyse var olmanı diliyorum. Aslında varsın. Oradasın ama. Bana acı veren bu. Geceleri uykularımı kabuslarla dolduran bu. Senden önce çok farklı değildi. Ama bu kadar acı yoktu hayatımda. Bana unutturmuştun. Bana iyi gelmiştin. Benim olmuştun. Birlikte olmuştuk sanki var olumuşumuzun amacı buymuş gibi. Ait olduğum yeri bulmuştum. Zaman içinde kaybedene kadar.
Herkes bunu aşmam gerektiğini söylüyor. Aştığımı söyleyebiliriz. Ama bunun doğru olmadığını ikimiz de biliyoruz. Seni çok seviyorum. Ama sen... Bundan sen ve ben şeklinde bahsedecek kadar uzaktasın şimdi.

Pazar, Temmuz 21, 2013

Nokta.

Tek istediğim doğru yerde uyuyabilmek. Doğru hissettiğim yerde. Ait olduğum yerde. Sevildiğim, sevdiğim, dudaklarının bana değdiği yerde.

Cuma, Temmuz 05, 2013

Belki ben gerizekalıyım;

Belki de sarılsak her şey geçer.

Bir hiç kimseye.

Beni tanımıyorsun. Ben de seni. Belki asla tanışmayacağız, belki tanıştık sanıp zamanı kötüye kullanacağız. Tahminim bu yönde. Çünkü sen hiç kimsesin ve hep böyle kalacaksın.
Seni asla çok sevmeyeceğim. Sevemeyeceğim. Ya korkacağım, ya da sevmeyeceğim. Olmayacağız, asla doğru olmayacak. Asla beraber olmayacağız.
Canımı yakmayacaksın. Belki biraz, ama asla öldüremeyeceksin beni. Asla biri olmayacaksın benim için. Hiçten ibaret bir boşluk, her şeyi emip yokeden. Tüm zamanı çalıp beni yarına taşıyan. Bugün, asla doğmayacak bizim için.
Güven mi? Hangi güven. Sana güveneceğimi mi sanıyorsun ben kendime bile güvenemezken halen? Ne yaşarsak yaşalım, asla bu senin ödülün olmayacak üzgünüm.
Ben çok üzgünüm. Ama ben zaten birine aşığım. 

Salı, Haziran 11, 2013

Bugün.

Bir çok şey bitecek de olsa başladı bir sene önce bugün, en saf duygular ve gülümsemeler ile. Ve bir sene sonrasindan önce bitti. Keşke... Başka ne diyebilirimki? Bugündü işte.

Perşembe, Mayıs 30, 2013

Benim hiçbir şeyim yok, çünkü sen gittin.


Hani demiştin ya, anlat psikolog'una diye. Yine o anlara dönsek. Haziranın 11'inde seninle konuşurken gülüyormuşum desen boşluğuna gelip. Benden "ben de" cevabını alınca rahatlasan. Konuşsak. Çok konuşsak ve 21'inde sana "sığ" dediğim için kavga etsek ilk kez.
Ben otobüsten inip kadıköy rıhtıma yürürken sen koşup sarılsan bana. Boynumu öpüp "seni çok özledim" desen. Valizimi eline alıp arada sırıtsan bana yine. Vapura bindiğimizde insanları umursamadan elini boynuma atıp alsan beni eve. O klostrofobik asansörde öpsen beni. Ellerimi kavrasan. Beni sevdiğini fısıldasan. Yaşadığımız herhangi bir anı, tekrar yaşasak.
Ben hazırım. Ömrümün şu saniyesinden sonrasını verme pahasına sadece bir saniyemi seninle geçirmeye. Çünkü benim kaybedecek bir şeyim kalmadı. Hiçbir şeyim yok gerçekten.
Sevgi, güven, sağlık, dost, arkadaş, sevgili, aşk, hayat, aklına gelen her şeyi alıp götürdün. Sende bulduğum her şeyi. Evimi. Sen kokan derinin altındaki kemikleri. Özür dilerim. Ama seni çok seviyorum. Ve sanırım her an bununla öleceğim...

Pazartesi, Mayıs 20, 2013

Benden uzak.


O olabilmeyi isterdim. Hani çok seveceğin, parmaklarını parmaklarına dolayacağın. Dudaklarından ayrılırken canının acıyacağı, bakışları ile ruhunun delindiğini hissedeceğin. Gülüşü ile dünyanı ısıtan, gözyaşları ile kemiklerini etinden ayıran. Kıyafetlerini bile kıskanacağın biri işte.Tek kelimesi bile vücudundaki son damla kana kadar savaşmana sebep olacak kişi. Gözlerini parlatan, kahkahalarının sebebi ve sevgilin.
Benden uzak biri.

Pazar, Mayıs 19, 2013

Yaralardan sızan yalnızlık.

T-shirtünü çıkarırken soğuk onu ürpertmişti. Tırnakları çıplak bedeninde dans ederken tüyleri yavaşça dikeldi. Basit bir hareketle pantolonun kemerini açtı, bir kaç saniye sonra tamamen çıplaktı. Havlusunun yumuşak dokusu ile bedenini örttü ve duşa doğru yürüdü. Sıcak suyu sonuna kadar açtı. Isı değişimi bir kez daha ürpermesine sebep oldu. Eğildi ve yere oturdu. Su, yağmur misali yukarıdan tüm vücudunu yıkıyordu. Rastgele anlarda dilediğimiz basit şeylerin gerçekleştiği anlardan birinde olmayı umarak:
- Su, bütün acıyı vücudumdan sil, dedi.
Bir kaç saniye bekledi. Şanslı değildi. Gözlerini yumup derin bir nefes aldı.
- Sessizlik, diye mırıldandı.
- Yalnızlık, diye yankılandı sesi.
Tekrar buradalardı. Kafasının içinde. Çoğu zaman insanların dertleri, bağırışmaları, bilmediği şarkılara odaklanması onları susturuyordu. Ama burada tamamen yalnızdı. Yardımcı olabilecek hiçbir şey yoktu.
- Her zaman yalnızsın.
Seslerden bu yüzden nefret ediyordu. İçinin birer aynası gibi, her şeyi biliyorlardı. Sonsuz sorular, sorulardan üreyen cevaplar ve cevaplardan beslenen yeni sorulardan ibaretti beynindeki kaos. Sorun bu değildi. Sorun,
- Yalnız olman, diye yanıtladı.
- Sizden kaçamam, değil mi?
- Kendin olmazsan, hiçbir şey olamazsın.
- Neden başka biri değilimki. Bunu asla anlamadım. Herhangi biri, ne bileyim. Uyuyabilen biri. Tek derdi her sabah geç kaldığı işten atılma tehlikesi olan bir iş adamı, çorabının kaçmasından utanan bir kadın, kolu kırıldığı için futbol oynayamayan bir çocuk?
- Acıları kıyaslaman sence ne kadar doğru?
- Ben sadece kaybolmak istemiyorum.
- Sen delirmişsin.
Gözlerini açtı. Aradan geçen zaman içerisinde suyun sıcaklığı düşmüştü. Üşümüyordu ama ısınmıyordu da. Bacaklarını kendine çekip onlara sarıldı ve başını diz kapaklarının üstüne koydu. Gözleri diz kapaklarının hizasındaydı, sanki göz kapakları yeterince karanlığı göstermiyordu.
- Burası evin.
- Ben karanlıktan korkarım.
- Burası senin oluşumun. Varlığın.
- Burayı sevmiyorum. Yalnız kalmak istemiyorum.
- Kendinden kaçarken yalnız kalmak istememen ironik.
- Gözlerimi yummuş, kendimle konuşurken yalnızlıktan bahsetmem dramatik.
Muzip bir çocuk gibi gülümsedi. Sesleri alt etmişti, en azından bir süreliğine. Gülümsüyor olması mutlu olduğu anlamına gelmiyordu ne yazık ki. Perdeyi çektiğinde aynada çıplak bedeneni gördüğünde hala gülümsüyordu. Tamamen çıplaktı. Bedeninin üstünde akan su damlaları dışında bir şey yoktu. Aynalar karşısındakini birebir yansıtırdı. Üzerinde kişiliğini kaplayan bir kumaş, yalan veya korku yoktu. Gözlerinden yola çıkıp çenesinden damlayan suların tadı tuzlu olmasa, duştaki su olduğunu söyleyebilirdi. Ama gerçekten kendisi karşısında tamamen çıplaktı. Bir faydası yoktu. Havluya sardı bedenini. Çıkarken bir fısıltı duydu, bu onun adımının havada kalmasına yetecek kadar ürkünçtü.
 - Yalnızsın.

Çarşamba, Mayıs 15, 2013

Yoruldum. Beni anlayabildiğinizi sanmıyorum. İnsanlar ile yaşamaktan yoruldum. Artık her lanet günümün onlara bağlı olmasından sıkıldım ve elimden gelen hiç bir şey olmamasından nefret ediyorum. Hepsi o kadar nefret dolu, o kadar iğrenç varlıklar ki kendimden soyutlanmak istiyorum. Hiçbiri farklı değil. Herkes gider. Ve hiç kimsenin kafamın içini siklediği yok. Bütün bunlardan sıkıldım. Bazen tek istediğim lanet tek bir kelime.
"Nasılsın?"
Gerçekten bunu söylemek zor mu? Ya da bu merak edilmeyecek kadar önemsiz bir şey mi? Hayır, gerçekten nasıl olduğumu sormanızı kastediyorum. İyilik senden naber cevapları değil. Ve bir kez olsun, cevabı görünce korkup kaçmayan biri olsun.
Veya hepiniz siktirip gidin.

Salı, Mayıs 14, 2013

Canımı acıtmak mı istedin?


Başardın. Dünyadaki 8 milyar insandan hiçbir farkın yok. Şimdi siktir git.

Perşembe, Mayıs 02, 2013

Tekrar ben, merhaba.

Tuncay. Lütfen bırak. Rahatlamaya ihtiyacın var, dinlenip yaralarını sarmaya. Bunu ikimiz için de yapmana ihtiyacımız var. İnsanlar farkı anlamaz bile. Biliyorsun, uzun süre beni tanıdılar. Sen hep arkadaydın. Bunu bilmelerine gerek de yok. Canımızı acıtırlar. Tuncay, bu sefer hata yapmayacağım. Pişman olacağımız hiç bir şeye yer vermeyeceğim. Sadece bırak sen olayım. Bırak, yaşayalım. Bil ki, seni en çok seven yine benim. B.

Çarşamba, Mayıs 01, 2013

Çünkü sen -part 2.

Bize acı veren aslında beynimiz. İçinde yankılanan seslerden kendi düşüncelerimizi duyamayız bazen. Her zaman kim aslında ben diye düşündüm. Her zaman bunu aradım. Her zaman bir evim olsun istedim. Seslerin artık sustuğu, gerçekten ben olduğum bir yer. Bir çok şey yaptım. Yabancılara güvendim, yıldızların altında uyudum, etrafımı mumlarla çevirdim, aynaların arkasındakine ulaşmayı denedim. Hayır sevgilim, hiç biri senin gibi bakmıyordu. Hiç birinin ışığı gözlerimi doyurmadı, kahkahası sesleri bastırmadı. Çünkü o sendin. Gerçekten kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Bıçağın keskin tarafı sadece enerji kapsülümü yırtabilirdi, senin öfkense tüm benliğimi. Gerçek acı buydu. Hatalar yapmıştım. O kadar korkmuştum ki, kaçmak bildiğim tek şeydi. Hayatım boyunca kaçmıştım. Ebeveynlerimden, arkadaşlarımdan, geçmişimden, hislerimden ve yaşamaktan. Çünkü bütün bunlar sadece sesleri beslerdi. Ama aslında hepsi sadece bendim. Kabuslarımda varolduğum gibi, herkes bendi. Acımı yüzüme çarptığım yansımalardan ibaretti.
İsteksizdin girerken bu hikayeye. Sonrası ise öyle hızlıydı ki, bazen çok şeyi kısa zamanda yaşadık derdin. Konuşabildiğimi farkettirmiştin bana. Acıların kaybolabildiğini, aslında gerçekten önemsiz olduklarını. Çünkü ben, şu an neredeysem oydum. Ve sen bunu severdin. Hata yaptığım hissinden kurtulmuştum, korkmuyordum sesler bana ne kadar bağırırsa bağırsın. Çünkü sen gülüyordun, çünkü senin gülüşün beni hipnotize ediyordu. Sabahları uyandığım yer köprücük kemiklerin değilse varolduğuna dair bir şeyler arıyordum. Bu bazen gönderdiğin bir mesaj, verdiğin bir tshirt, yazdığın bir yazı oluyordu. Hiçbir şey bulamazsam dudaklarını değdiriyordun içime. Sen oradaydın, ben yalnız değildim. Bir yabancı değildin, sen sevgilimdin. Çünkü sen hayattın. Ama ben hatalardan başka bir şey yapamayandım. Senin kadar iyi değildim, sen ne kadar bunun sonuna dek farkına varamasan da. Bir son vardı ve biz onu yaşadık.
Artık ben varolmuşluğumla kavrulan bir yabancıyım gözünde.

Çarşamba, Nisan 24, 2013


Yapacağım şeyden sonra lütfen her şeyin başladığı zamanı ve yaşadıklarımızı hatırlayın. Sonunu değil.

Gençlik.

Nefes alıyorsanız, şanslısınız demektir. Çünkü bazılarımız kırılmış kaburgalarımızın altında can çekişen kalbini bir kez daha attırabilmek için bir neden arıyor. İçlerini kaplayan ateş her dökülen göz yaşıyla sönüyor.
Hala kanıyorsa yaralaranız, şanslısınız demektir. Çünkü bazılarımızın içindeki tüm o duygular, anılar ve düşünceler ölü. Hepsi ve herkes gitti. Öyle ki, ruhsuz bedenlercesine gece yaşayan varlıklara dönüştüler.
Ben her şeyi kaybettim, ve herkesi. Bir silüetim. Hatalardan başka bir şey yok geçmişimde, acıyı yok sayarsak elbette. Buna sebep olan bendim. Herkesin ölmesini dilediği, fazladan bir nefestim. Bir kimse. Belki bir kimseden daha fazla. Çünkü tek yaptığım kalpleri kan seline boğmaktı.
Aşıksanız eğer, şanslısınız demektir. Çünkü bazılarımız acı çekerek yaşamaya devam ediyor. Onları özlememek için verdikleri insan üstü çaba ruhlarını öldürüyor. Yine de, onu sonsuza dek özlüyor.

Cumartesi, Nisan 20, 2013

Daha kaç insan ölmesi gerekiyor?

Kaç intiharla daha yüzleşmemiz gerekiyor insanların söyledikleri şeylerin bazı insanları uçurumlara sürüklediğini farketmeniz için?

Cuma, Nisan 19, 2013

Ve ben kayan bir yıldız gibi evime döneceğim.


Elimden gelenin en iyisini yapıp, başarısız olmak bana yabancı değil. Her zaman çabalayıp, savaşıp, yine aynı boşlukta kendini kaybetmek. Ne kadar olduğu önemli değil, her zaman daha fazlasını kaybetmek. Ölümler, kanlar ve geride kalan anıların zihnimde hayali sesler gibi yankılanması. Daha kötü olabilir mi? Her zaman daha kötüsü olacaktır diye düşündüm. Çünkü bu düşünce, şu güne kadar doğru düşündüğüm tek şeydi.
İnsanları tanımadım, inandığım şeyler aslında var bile değildi, beni düzeltmek için kimse yoktu. Yıllarca düşündüm, çünkü yalnızdım. Çünkü gerçekten yalnızdım. Geceleri göz yaşları çığlıklar arasından akıp gitti. Ben başlı başına bir hataydım, bir varolmaması gereken. Bir çok insan bu düşünceme katılırdı, eğer hala burada olsalardı.
Çoğu insanın aksine ışıklar yoktu içeride beni evime yönlendiricek, aksine zifiri karanlıktı. Ne kadar yorgun olursam olayım, gözlerimi kapadığımda karanlıkta uyanırdım. Öyle karanlıktı ki, sürekli dönen bir bilinmezliğin içinde sıkışıp kalmışlık hissi ile beni boğardı. Ama umut vardı. Umut, lanet olası bir kene gibi bütün kanımı emerdi. Ta ki her şey, ölmeye karar verinceye kadar. 

Cuma, Nisan 12, 2013

Ölecek değildim ya.

Bana verdiğin yüzüğü hatırlıyor musun? Bir keresinde seninle olmanın ne kadar acı verici bir şey olduğunu unutmamak için yüzük parmağımı defalarca jiletle kesip üstüne yüzüğü bastırmıştım. Bir an bile tereddüt etmedim o yüzüğü çıkarmak için. Bir saniye bile.

Perşembe, Nisan 11, 2013

Yüksekten atlamak, çığlık atmak ve yaşamak.

Sanki ne kadar bağırırsam yetmiyor. Sadece nasıl kelimesini bilir gibi sayıklıyorum. Arada çıkan ben iyiyimlerse yalandan ibaret. Sanki farklı bir şey söylesem ellerim kanayacak. Düşünmedim değil, bilirsiniz. En azından hangi bıçağı seçmeyeceğimi biliyorum bu sefer, değil mi?
Nasıl hayatına devam edebilir ki? Lanet olası bana yalan söyledi. Beni aldattı. Hayatı bana cehennem etti. Yaşadığım her gün içine sıçtı. Güvenimi kırdı, üstüne bana güvenmediğini söyledi. Hayatımın sonuna dek ne olursa olsun orada olacağını söyledi. Özel olduğumu ve bunun asla değişmeyeceğinden bahsetti. Özür diledi. Zilyonlarca kez özür diledi. Pişmanım dedi. Bana ihanet etti. Benim için ağladı. Yanımda oldu. Kalbim sıkıştığında sanki o öldü. Lanet olsun. Ondan ölesiye nefret ediyorum. Ondan nefret ediyorum. Ve ben ondan.
Kendimi kaybettim. Yine yaptım. Yine kayboldum. Yine kendimi kandırdım. Bugün yine kendi canımı yaktım. İşin kötü yanı bunu benimle birlikte yapıcak kimsenin olmaması. Onu o kadar çok seviyorum ki, bu beni öldürüyor.

Pazartesi, Nisan 08, 2013

Hayatta değilim, sadece varım.


Bu yazı sen, ben, biz veya onun hakkında değil. Bu yazı hayat hakkında. Bazı insanların dolu, bazı insanlarınsa boş gördüğü bir bardak dolusu bok hakkında. Hani şu bir türlü sonu gelmek bilmez hikaye. Her zaman bir virgülle kesinlen cümlelerin ardına gelen hayalkırıklıkları.
Hayat mutsuz, adil olmadığından bahsetmiyorum bile. Elinize geçen tek şey geçmişte kalan güzel anılarınız. Ve eğer gerçekten düşünürseniz, bütün bunların geçmişte kalmasının bir sebebi var. Herkes mutlu olmayı hak etmiyor belki de, çünkü ben iyi bir insan olmadım hiç bir zaman.
Hayatın bana verdiği tek şey acı, ve o kadar çok yara izim var ki zaman hiç birini tenimden silemez. Hayat, çok uzun ve çok yorucu. Bense bu maratona hazır değilim. Fazlasıyla yenilgiyle yüzleştim, fazlasıyla kayıp verdim ve kan döktüm. Ben fazlasıyla yoruldum.
Ben devam edemeyeceğim. Üzgünüm. İyi geceler.

Cumartesi, Mart 30, 2013

Bir kelime ile siktim beynimi.


Baba kelimesi her zaman bende bir acı olmuştur. Babamı kaybettiğimden değil, babam olduğundan. Bazen ölmesini ne kadar dilediğimi tahmin bile edemezsiniz. Yolda yürüyen, çocuklarının ellerini tutup gülen babalara o kadar imreniyorum ki, bazı günler dışarı çıkmak benim için ölümle eş değer. Fotoğraflara bakarken bile gözlerim doluyor. Kanından geldiğiniz insanın hayatınızı bu denli sikebileceğini kim bilir ki? Kim böyle bir şey yapar ki. Neden?
Beni dış görünüşümden fazlasını bilmeyen, öğrenmek yerine beni kendine ait bir kalıba sokan bir insana nasıl baba diyebildim bunca zaman. Nasıl bir zorunluluktu bu benim için. Nasıl bir zalimlikti bu. Tek yaptığı keşke bu olsaydı.
İstemediğim bir bölümde, istemeyi geçtim kafamın bile almadığı, tek bir şey bile öğrenemediğim bir yerde okumaya zorladı. Şansım varken, değiştirebilecekken bunu zorla yaptırmadığı yetmezmiş gibi sonrasında: "Bunun için beni suçlayamazsın. Parası neyse veririm, git dershaneye tekrar gir sınava." demez mi? Ben, her zaman dolu dolu yaşamak istediğim 17. yaşımı zaten siktiğimin sınavına harcamışım, sınavdan çıktığım gibi başka bir sınava koşmuşum boktan bir bölüm için, tekrar mı sınava gireceğim? Sonun başlangıcı başlamıştı, ben farkında bile olmadan yaşıyordum.
Keh küm öyle böyle yaparak hazırlık okuma fikrini kafasına soktum. Çok mu ihtiyacım vardı? Yarım dönemde 95 ile bitirdim ayıptır söylemesi. Bitirmez olaydım dersem, şaşırır mısınız? Hayatımın en iğrenç 8 ayına kendi ayaklarımla gittim. Parası olsa kesin okuturdu, ironinin allahıdır. Şu güne kadar hissettiğim hiç bir şey o aylarda içinde bulunduğum depresyon kadar baş döndürücü ve mide bulandırıcı olamaz. 4 ay boyunca en uzağa gittiğim mesafe fırın kapısıydı. Sonrasındaki 4 ay boyunca ise eşekler gibi baba dediğim herifin yanında çalıştım. İyi çalıştım, çok laf yedim. Maaşım buydu, herkesin suçunu üstlenmek. Bu süre zarfında okula gidip daha erken bitirebilirdim, neden böyle bir şey yapayım ki? Babamın parası yoktu.
Aradan geçen aylar hiçbir şeyi değiştirmedi. Babamın hala parası yok. Babamın hiçbir zaman parası olmadı aslına bakarsanız. Asla yeterli değildi şu kağıt parçaları. Diş perileri krizden para çalmaya başlamış olmalıydı. Hayır. Babam bütün bu paraları alkole ve karı kıza harcıyordu. Belki hala harcıyor, çünkü hala parası yok. Ve parası olmadığı için kredi kartımı iptal ettirmemi istiyor. Ettirmezsem de para göndermemekle tehdit ediyor. Sebep mi? Çok para harcıyorum. Bir haftada yemeğe harcadığım parayı ve yine de yemek zorunda olduğum sağlıksız yiyeceklerden haberi yok tabii. Verdiğim 6 kilo umrunda bile değil muhtemelen. Evet, bir deri bir kemiğim ve babam beni para göndermemekle tehdit ediyor. Hakkı yok değil tabii, geçmişimde karı kızla para harcadım çok. Bir de aileme çalışacağım diyip saat 5'te zil zurna sarhoş eve gelmelerim de az değildir. Kavram karmaşası yaşanlar için söyleyim, bütün bunlar onun marifetleri. Belki oralarda bir yerlerde ikinci bir ailesi vardır. Çünkü babamın asla parası yok. Hiç bir zaman kazanmıyor, yine de deli gibi çalışıyor. Tabii gerçekten yaptığı buysa.
Her şeyi bu denli mahvedip bir de tüm bu karmaşadan tereyağındaki kıl gibi kayıp gidiyor. Her şeyi üstüme yıkıp umrunda bile olmuyor. Ve ben, kendimi toplayıp bir şekilde yaşamaya devam etmeliyim. Ama neden? Kim veya ne için? Hangi gelecek için?
Baba, gerçekten ölmeni öyle diliyorum ki. Zaten eninde sonunda ya sen, ya da ben.

Cuma, Mart 29, 2013

Bugün yine çok sessiz.

Sanki hiç uyanmamışız ve uyanmaya korkar gibi, ölüm baş ucunuzda sizin gözlerinizi aralamanızı bekler gibi.

Salı, Mart 26, 2013

Soon, everything dies.

Kimin bir kahramana ihtiyacı yok ki? Karanlıkta elini tutup seni dışarı, aydınlığa savuracak birine. Ama hiç kimse veya hiçbir şey, var değil. Yok. Herkesin dili aynı şekilde dönüyor "yakında geçecek" derken. Herkes aynı şeyleri atlatıyor. Bu beni özel kılar mı? Kurtarılmaya değer kılar mı?
Mutluluk eğer varsa, sonsuzluğun sonunda, ben dışında herkesin bildiği bir yerde. İnsanların kalbinde değil, kitap sayfalarında değil, müzik notalarında değil. O sadece, yokluğun var edebildiği şeylerin arasında, beyinde. Ve siz, yani ben, içime çektiğim her ölüm kokan nefesle bunu arzuluyorum. Bu düşünceye erişebilmek. Belki zilyonlarca defa güldüm, ağladım veya çığlık attım. Ama hiçbir zaman mutlu olmadım. Her şey ölürken mutluluğa ulaşabilmek, nasıl bir yoldan yapılıyor fikrim yok. Ben, ben ölüyorum ve yalnızım. Etrafım çok karmaşıksın diyen insanlarla dolu. Değilim. Bir çok insandan basitim çünkü, çünkü ben en temel şeyleri bilmiyorum. Ben sadece saçmalıyorum ve.. Ve bir sonunu getiremiyorum. Cümleler yazıyorum, aslında hepsinin sonu bir virgül. Bir kahraman arıyorum, belki de her zaman yanlış yerlere bakıyorum.
Yanlış yapmak bana yeni olan bir şey değil. Hayatım boyunca yanlış yaptım. İnsanlara güvendim; bazıları bunu haketmiyordu, bazılarının ise varlığı yalandı. Kendim yalanlar söyledim ve bir süre sonra bütün bunlar hayatım haline geldi. Gördüğüm her şeyin bir rüya olmasını dilediğim her an bir başka kabusa uyandım.
Ve ben, ben her ölürken ölmeyenim. İnsanlar bunu güçlü olduğuma yoruyor. Ben..Ben bir harabeyim amına koyayım. Çizikler, kan sızan yaralar, izler, kırıklar, sözler, düşünceler, bakışların arkasına saklanan nefretler. Ben bir harabeyim. Güçlü olduğumu mu sanıyorsunuz? Ben özgürlüğü için savaşmış bir insanım. Ama ben güçlü değilim. Asla olmadım, asla olamayacağım. Ben insanların çabalarını yutup yok eden bir karadelikten başka bir şey olamayacağım. Ve her şey, her zaman ölecek.

Pazar, Mart 17, 2013

Tuncay.

19 yaşındayım, hayattan sıkıldım. Her şeye sinirliyim ve insanlardan nefret ediyorum. Uzmanlık alanım hiç bir şeyi siklememek. Buna beni sevip sevmemeniz de dahil. Tanrının varlığı hakkında yorum yapmamakla birlikte, yapan insanları da anlamıyorum. Aslına bakarsanız hiç bir insanı anlamıyorum. Yeterince acı çektiğimi düşünüyorum ve 20 yaşına basmadan önce araba kazasında ölmeyi umut ediyorum. Sizce bu bilgiler ile bir iş bulabilir miyim?

Pazartesi, Mart 04, 2013

Yalnız.

Peki. Yazıya nasıl başlayacağım konusunda bir fikrim yok. Bir ilhamım, yeteneğim veya kimsem yok. Yalnızım. Herkesi geçmişte bırakmak gibi bir huyum var. Tanıştığım herkesi geçmişimde bırakıp devam etmek, uzaklaştırmak ve sıkmak. Fazla şeyler istedim, farkındayım. İnsanlara zorla nasılsın dedirtemezsin. Ama iyi değilim.
Birinin anladığını düşünmüyorum. Birinin okuyup, bunlara değer verdiğini de. Nasıl başladıysam, o şekilde devam ediyorum burada. Tek başıma. İnsanların anlamasını beklemek, bencilce. Açıklamaksa imkansız. Nasıl açıklayabilirsiniz ki beş santim uzağınızda olmalarının iyi geldiğini? Kim benim kadar yalnız ki. Evet, sorun bende. Sorunlarım var. Geceleri beni boğan sıkıntılar. Bunlarla başa çıkamıyorum. Çıkmak için bir sebebim yok, çünkü umudun getirdiği bir çok acıyı yine tek başıma çektim. Artık dayanamıyorum. Yine de, varlıklarını istemek bencilce. Sanırım yapabileceğimin en iyisini yapacağım yine. Gidecek bir yerim olmadıkça, kaybolmuş sayılmam değil mi?
Her şey çok karmaşık. Bir yol bulup kaçmam, neredeyse imkansız. Ama bütün bunları geride bırakmam gerek. Belki şu güne kadar sahip olduğum her şeyi bırakmam gerek. Ya..
Yalnız olmak nasıl bir şey söyleyeyim mi? Her saniye ölmediğinizi farketmeye korkmak gibi. İçinizdeki derin boşluğa düşmek gibi. Dünyanın bütün zamanına sahip olmak gibi. Ne kadar acı çekerseniz çekin, nefes alamamak gibi. Güneşli bir günde camdan dışarıyı seyretmek gibi. Teninizde kayan soğuk yağmur damlalarının acınızı dindirmesini dilemek gibi. Her an, hep bir tarafınız acırken diğer tarafınızın da rol yapmaktan yorulması gibi. Yabancı insanların merhametine güvenmek gibi. Kendinizden bile uzak hissetmek gibi. Sizi sonsuza dek seveceğine ant içen, asla terkedemeyeceğine emin olan ve hep sizin için orada olacak birinin sizi yüzüstü bırakması gibi.
Aslında gibi değil, öyle. Ve en kötüsü de ne kadar yanarsanız yanın, ölemeyeceğinizi bilmek. Denemeye devam ettikçe de, canınız daha çok yanacak.

Cumartesi, Mart 02, 2013

Geceler, karanlıklar ve kabuslara dair.

Bazı geceler vardır, bir şarkı tüm hayatınızı elinizden alır. Duyduğunuz anda; düşünceleriniz yok olur, teniniz solar, gözleriniz boş bakar, elleriniz titrer, gözyaşalarınız sanki hep oradaymışçasına akar, ölmeyi dilediğiniz tüm o geceleri hatırlarsınız. Tek bir şarkı, bir kaç melodi, notalar, sözler, her şeyiyle, bir tek şarkı, götürür ruhunuzu. Karşı koyamazsınız. Hangi gidene karşı koyabildiniz ki? Kim kaldı ki geriye. Etrafınıza bakarsınız, halinize acırsınız. Gerçekten de hayatınızın sonuna kadar kendinizle başbaşasınız.
Sorun ne? Şarkılar mı, siz mi? Ne kadar değeriniz var, değer verilecek bir şeyiniz mi var?
Bütün sorular aklınıza akın ederken, onları engelleyen tek bir şey var. O derin umutsuzluğunuz. Öyleki, yaşamsal her şeyi yok eder. Yapışkan ve simsiyah varlığı ile, tüm hücrelerinize nüfuz eder. Siz artık ondan ibaret olursunuz. Bir zamanlar, başkasından ibaret olduğunuz gibi.
Bazı geceler, yine ölmeyi dilersiniz. Her şeyden çok, bunu istersiniz. Ne bir umut, ne bir kişi ne de başka bir gün, sadece ölmeyi dilersiniz. Sizi tutan şey nedir ki burada? Yapayalnız ve acı dolu benliğiniz dışında başka bir şey kalmamıştır dünyada.
Derin nefesler alırsınız. Ama bu sadece hayattan yorulmuş kalbinizi daha çok kanatır. Başka bir an daha geçirmek istemeyen elleriniz, tırnaklarıyla sizi tırmalar. Söz dinlemeyen ayaklarınız yatağa tekmeler. Öyle ki, içiniz kalbinizden akan kanla dolup taşar. Kesiklerden dışarı sızar. Bileklerinizden, parmak uçlarınızdan, dudaklarınızdan.
Bazı geceler vardır, asla gündüz olmayacak gibi karanlık. Bir daha ışık göremeyeceğinize o kadar emin olursunuz ki göğüs kafesiniz dar gelir. Uçup gitmek ister kalbiniz. Sizden uzaklara ve sizin yapabileceğiniz bir şey kalmamıştır. Çünkü kulaklarınızdan giren her ses sizi derinlere iter. 
Tek bir şarkı, sizi ölüme sürükler. Ve siz, sadece oturup dinlersiniz. Sizin dışınızdaki her şeyin, ne kadar güzel olduğunu.  Giden insanların sizsiz nasıl iyi olduklarını. Sizin ne kadar acınası olduğunuzu. Ağlarsınız.  Sanki şu güne kadar bir halta yaşamış gibi. Ne kadar özel olabilirsiniz? Ne kadar hayatta kalabilirsiniz?
Tek bir şarkı, size gerçeği hatırlatır; tek bir insan hayatınızı mahveder. O da sizden başkası değildir zaten.

Çarşamba, Şubat 20, 2013

Ne zaman öğreneceksin?

Neler yaşıyor olduğunun, kim olduğunun ve ne yaptığının hiç bir önemi yok? Anlamak istemedikçe anlamazsın. Bir kez daha, sana anlatıyorum Tuncay. Hiç bir haltın bir önemi yok hayatında.
Amcan mı ölmüş? Günlerdir kafanda saçma salak düşüncelerle mi dolaşıyorsun? Ağlayacak bir omuzun ne önemi var değil mi? Hayat devam ediyor nasıl olsa değil mi?
Kimse nasılsın diye sormuyor mu? Çare yabancılar da mı sandın? Kim sikliyor ki seni? Ailen mi? Hah. Daha dün ağlıyordun sahile karşı.
Kim geldi yanına? Kim sordu halini, hatrını? Babanla en son ne zaman konuştun? Sevilmiyorsun. Alışmıştın hani? Yine mi yalan söylüyosun kendine?
Sorularıma daha ne kadar sessiz kalıp ağlayacaksın? Üzüldüğünü gören kimse yok. Sen yalnız ölecek olanlardansın. Bunu anlaman için kaç insanın sana sırtını dönmesi gerekiyor? Çünkü hayatın bu acıklı şekilde devam edecek.
Yine mi ağlıyorsun? Durma. Sanki bir şeyi iyileştirecekmiş gibi. Sanki, sanki senden bir sik olurmuş gibi.

Cuma, Şubat 08, 2013

Peki ya benim hikayem ne?

Saklanacağım bir yer yok. Güvendiğim biri yok. Arkadaşım yok. Ailem yok. Gideceğim bir yer yok. Pek tabii bir hayatım yok. Nefretten oluşan bir dünyam var. Gün ışığını görmediğim günlerim, saatlerce uyuduğum, dolup taşırdığım kül tablaları ve yemediğim yemekler. Et yiyemiyorum sebzelerin arasında. Sebzeleri de sevmiyorum. Tünelin sonunu sigaramın ucundaki ateşle arıyorum. Nefes alamamak mı? Yaşamadığım şey değil. Çok yükseklere de tırmandım. Fazlasıyla içtim. Ama zamanım asla bitmedi. Kaçıp gidemedim. Korktum. Kaybedecek bir çok şeyim varmış. Hikayem ne ki? Derinlere gömdüğüm insanlar mı? Kanayan yaralarım mı? Ne kadar ilgi çekici olabilir? Kim dinler ki. Anlatabilir miyim ki..

Cumartesi, Şubat 02, 2013

İnsanlar.

Gerçekten artık sıkıldım bunların dönüp dolaşmasından. Lütfen kendi özeleştirinizi yapın, karşılaştırın ve sonra gelin bende suç arayın. Benim de bir gururum var.