Cuma, Haziran 27, 2014

Geride kalan.


İnsanlara sorma. İnsanlar kimin umrunda? Hepsi duygusuz baygın bedenler. Verdikleri cevaplar doğru değil. Sadece sapıtmaca. Ama gerçekten insanlar kimin umrunda? Varlıkları beş para etmez. Sadece sev. Sev ama yaklaşma. Çünkü böyleler. Öldürüyorlar seni içten içe. Elinden bir şey gelir mi sanıyorsun? Komik olma. Sen otur yerinde, sevmeye devam et seveceksen. Asla haber verme, asla sorma nasılsın diye. Zorla mı? Sonsuza kadar görmesin. Sen de görme. sanki yüzüne, konuşmasına, varlığına aşıktın. Hayır bunların bir önemi yoktu. Onun bilinci, senin mutluluk kaynağındı. Ölmüş de olabilir, uzaklarda da olabilir. Sen yine yaşayacaksın. Sen hep yaşatacaksın. O yüzden bırak, zaman aksın.

Cuma, Haziran 20, 2014

Son sigara, bir başka yara.


Gecenin kalanı için son bir sigara. Acıların hepsi için. Kabuslarla dolacak rüyalarımı dumanıyla perdelemesi umudu ile çakmakla ucunu yaktım. Derin bir nefeste akciğerlerime dolan zehir o kadar tatlı ve masumdu ki, ayın zar zor aydınlattığı gecenin içine üflerken kendimden utandım. Bir süre kayıp bir dost misali izledim onu, havanın içine dağılırken. Kalbim gibi, o da dağılıp yok oluyordu durmaksızın.
Bir sonraki nefesi içimde daha uzun süre tuttum. Belki bu, hayata daha erken son verir diye. Yine izledim, üflediğim dumanın birlikte dalgalanarak ilerlerken dağılıp yok olmasını. Ne kadar acı dolu bir güzelliği vardı. Hayatımın en kısa özeti misali. Defalarca bütünleşip dağılıyordu. Dağıtılıyordu.
Önüme düşen saçlarımı elimle geriye tararken diğer elim dudaklarımın arasına yerleştirdi sigarayı. Nerdeyse bitmek üzereydi, bitmesini hiç istemediğim hikayem. Sonlara geldikçe tutan parmaklarımı ve dokunan dudaklarımı yakıyordu ateşiyle. Acıtıyordu, her son gibi. Her nokta gibi.
"Olması gereken bu.", dedim son dumanı elimle dağıtırken.
Sigarayı söndürmeye tenezzül etmeden balkondan dışarı fırlattım. Nasıl olsa sönerdi, nasıl olsa bu büyük düşüşten sağ çıkmazdı. O bir insan değildi, yaralarına rağmen nefes almazdı. Kalbimin derinliklerinde bir yerde, o karanlık köşelerine çizik attı bu söz. Bir kez daha, diğerlerinin yanına.

Perşembe, Haziran 19, 2014

Depresifliğini sessizce izleme kabiliyetimden ötesi yok.


Bir yerlerde alıştım buna. Asıl üzücü olan şu son söylediğim. Alışmış olmak. İnsanın acıya alışıyor olması. Canının acımasına gerek yokken.
Ama dünya harika bir yer değil. Hiçbir zaman olmadı ve benim için de olmasını beklemem şımarıklık olurdu.

Cumartesi, Haziran 14, 2014

Çığlık yankıları.

Ne bekliyordunki? Hata yapmamayı mı? Ne zaman doğruyu yaptığını söyle. Hiç.
Gitmeyeceğini mi sanıyordun? Senden vazgeçmeyeceğini mi? Senin için doğru insan olduğunu mu? Gerekirse değişeceğini mi düşündün? Umudun olduğuna mı inandın?
Asla ders almazsın. Kendinden şikayet edersin, hayattan ve insanlardan. Bunların seni çözüme ulaştıramadığının altını çizmeli miyim bilmem kaçıncı kez?
O kadar çok hata yaptın ki, artık bir geri dönüşün bile yok. Bunun farkındasın. Güvenli bir limanın veya gözyaşlarının olmayacağı bir yerin yok. Hiç olmamış evinden bahsetmiyorum bile. Sen kayıpsın, başından beri öyleydin. Sen bitirmedikçe de büyüyen bir kaosun içinde parçalanacaksın. Canın yanacak, her seferinde daha fazla.
İnsanların burası ile ilgilenmediğini ne zaman anlayacaksın? Çünkü burası karmaşa. Burası karanlık. Burası yalnız. Burası sensin. Burası zihnin. Burası ölü.

Cuma, Haziran 13, 2014

Düne uzak, yarına yakın zamanlar.

İnsanlar, her zaman gelip giderler. Asla değişmeyen mutlak bir değişim var. Buna ayak uydurmak dışında yapabileceğimiz bir şey yoktur. Aslında hayat hiçbir zaman beklentilerimiz doğrultusunda gitmez. Kendine ait bir yolu vardır. Bazen mutlu oluruz, ama çoğu zamanlar mutsuz.
Öyleyse hayatın anlamı nedir ki? Varsayılan canı sıkılmış bir tanrının bizimle oyunlar oynayıp izlemesi olduğunu sanmıyorum. Birbirimizi üzüp, dışlayıp, kategorileştirip, öldürmemiz olduğunu sanmıyorum. Mutlu anlar anlamlı kılar hayatı. Fakat çok azlar. En azından benim hayatımda.
Yarınlar, gelmesini asla istemediğimiz yarınlar. Sanki elimizden bir şey gelirmiş gibi. İstesek de, istemesek de eninde sonunda uyuyup uyanacağımız yarınlar. Uyanıp neyle birlikte olduğumuzu ve neyden mahrum kaldığımızı öğreneceğimiz yarınlar. Mutlu olduğumuz zamanlara dün kadar uzak olacağımız bugünler. Asla boşluğunu dolduramayacağımız ve her zaman sadece uzaklaşacağımız geçmiş zamanlar. Gittikçe daha çok yaralayan, ve her seferinde geçmiş zaman kipleri kullanarak var olan yaralarımızı tırmalayıp sahip olduğumuz yaraları kavlatıp kanatacak yarınlar. Asla geri dönüşü olmayan mutlu günler.
Hoşça kalacaklar, ama geçmişte.