Cuma, AÄŸustos 17, 2012

Varlığın karmaşası.

 

Başta küçüktü. Belki bir sürü halinde. Bir kaç hücre, bir kaç besin ve sonra... Tüm bunlar var olana dek bir çok aşama gerekti. Ama sonuçta biz nefes aldık, gözlerimiz açıldığı anda öğrenebileceğimiz her şeye saldırdık. Çoğu zaman tek olmak yetmedi, birini aradık. Biri, başta biriydi sadece. Öğreneceklerimiz bitmemişti ki henüz. Birileri geçip gitti. Birinin var olmadığını anladık tüm o yığının içinde. Birinin gelmediğini. Sonrası bilinçsiz anlardı sadece.
Gözlerimizi açıp kapıyorduk hızla, bu sadece fazla göz alıcıydı, fazla parlak. Fiziksel her detayı bize bense de tanrısallığı gözden kaçmıyordu. Önce parmak uçları değdi, sonra parmaklar arasındaki boşluklar doldu. İki akciğer arasında söylenen kelimeler de vardı. Tekrarlananlar sıkılmadan, kulaktan fazla organın içini dolduranlar. Kollar birbirine sürtünürken sonunda iki düşüncenin çarpışması gerçekleşti. Diller, sanki dans ediyorlardı. Dudaklarsa bu şahane olayı perdeliyordu dışarıdakilerden. Gözler bir sahneydi resmen, bütün güzelliği ile sevgiliyi yansıtırlardı. Tüm varlığımızla sarılırken beynimizde yankılanan tek birinin sesi.
İnsanoğlu bundan ayrılırken yaşlar sadece bir dışa vurumdu. Bir gösterge, bir belirti. Ama bundan fazlası vardı. Çarpan kapılar, yanımızdaki boşluklar, üşüyen eller, kuruyan dudaklar, sönen gözler... Yavaşça içimize doldururken her hissettiğimizi en çok korktuğumuz yerde bulduk kendimizi. Karanlıkta. Tek yapmamız gereken öğrenmeye devam etmek oysaki. Bizim için her şeyi yapmak.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder