Cumartesi, Mart 30, 2013

Bir kelime ile siktim beynimi.


Baba kelimesi her zaman bende bir acı olmuştur. Babamı kaybettiğimden değil, babam olduğundan. Bazen ölmesini ne kadar dilediğimi tahmin bile edemezsiniz. Yolda yürüyen, çocuklarının ellerini tutup gülen babalara o kadar imreniyorum ki, bazı günler dışarı çıkmak benim için ölümle eş değer. Fotoğraflara bakarken bile gözlerim doluyor. Kanından geldiğiniz insanın hayatınızı bu denli sikebileceğini kim bilir ki? Kim böyle bir şey yapar ki. Neden?
Beni dış görünüşümden fazlasını bilmeyen, öğrenmek yerine beni kendine ait bir kalıba sokan bir insana nasıl baba diyebildim bunca zaman. Nasıl bir zorunluluktu bu benim için. Nasıl bir zalimlikti bu. Tek yaptığı keşke bu olsaydı.
İstemediğim bir bölümde, istemeyi geçtim kafamın bile almadığı, tek bir şey bile öğrenemediğim bir yerde okumaya zorladı. Şansım varken, değiştirebilecekken bunu zorla yaptırmadığı yetmezmiş gibi sonrasında: "Bunun için beni suçlayamazsın. Parası neyse veririm, git dershaneye tekrar gir sınava." demez mi? Ben, her zaman dolu dolu yaşamak istediğim 17. yaşımı zaten siktiğimin sınavına harcamışım, sınavdan çıktığım gibi başka bir sınava koşmuşum boktan bir bölüm için, tekrar mı sınava gireceğim? Sonun başlangıcı başlamıştı, ben farkında bile olmadan yaşıyordum.
Keh küm öyle böyle yaparak hazırlık okuma fikrini kafasına soktum. Çok mu ihtiyacım vardı? Yarım dönemde 95 ile bitirdim ayıptır söylemesi. Bitirmez olaydım dersem, şaşırır mısınız? Hayatımın en iğrenç 8 ayına kendi ayaklarımla gittim. Parası olsa kesin okuturdu, ironinin allahıdır. Şu güne kadar hissettiğim hiç bir şey o aylarda içinde bulunduğum depresyon kadar baş döndürücü ve mide bulandırıcı olamaz. 4 ay boyunca en uzağa gittiğim mesafe fırın kapısıydı. Sonrasındaki 4 ay boyunca ise eşekler gibi baba dediğim herifin yanında çalıştım. İyi çalıştım, çok laf yedim. Maaşım buydu, herkesin suçunu üstlenmek. Bu süre zarfında okula gidip daha erken bitirebilirdim, neden böyle bir şey yapayım ki? Babamın parası yoktu.
Aradan geçen aylar hiçbir şeyi değiştirmedi. Babamın hala parası yok. Babamın hiçbir zaman parası olmadı aslına bakarsanız. Asla yeterli değildi şu kağıt parçaları. Diş perileri krizden para çalmaya başlamış olmalıydı. Hayır. Babam bütün bu paraları alkole ve karı kıza harcıyordu. Belki hala harcıyor, çünkü hala parası yok. Ve parası olmadığı için kredi kartımı iptal ettirmemi istiyor. Ettirmezsem de para göndermemekle tehdit ediyor. Sebep mi? Çok para harcıyorum. Bir haftada yemeğe harcadığım parayı ve yine de yemek zorunda olduğum sağlıksız yiyeceklerden haberi yok tabii. Verdiğim 6 kilo umrunda bile değil muhtemelen. Evet, bir deri bir kemiğim ve babam beni para göndermemekle tehdit ediyor. Hakkı yok değil tabii, geçmişimde karı kızla para harcadım çok. Bir de aileme çalışacağım diyip saat 5'te zil zurna sarhoş eve gelmelerim de az değildir. Kavram karmaşası yaşanlar için söyleyim, bütün bunlar onun marifetleri. Belki oralarda bir yerlerde ikinci bir ailesi vardır. Çünkü babamın asla parası yok. Hiç bir zaman kazanmıyor, yine de deli gibi çalışıyor. Tabii gerçekten yaptığı buysa.
Her şeyi bu denli mahvedip bir de tüm bu karmaşadan tereyağındaki kıl gibi kayıp gidiyor. Her şeyi üstüme yıkıp umrunda bile olmuyor. Ve ben, kendimi toplayıp bir şekilde yaşamaya devam etmeliyim. Ama neden? Kim veya ne için? Hangi gelecek için?
Baba, gerçekten ölmeni öyle diliyorum ki. Zaten eninde sonunda ya sen, ya da ben.

Cuma, Mart 29, 2013

Bugün yine çok sessiz.

Sanki hiç uyanmamışız ve uyanmaya korkar gibi, ölüm baş ucunuzda sizin gözlerinizi aralamanızı bekler gibi.

Salı, Mart 26, 2013

Soon, everything dies.

Kimin bir kahramana ihtiyacı yok ki? Karanlıkta elini tutup seni dışarı, aydınlığa savuracak birine. Ama hiç kimse veya hiçbir şey, var değil. Yok. Herkesin dili aynı şekilde dönüyor "yakında geçecek" derken. Herkes aynı şeyleri atlatıyor. Bu beni özel kılar mı? Kurtarılmaya değer kılar mı?
Mutluluk eğer varsa, sonsuzluğun sonunda, ben dışında herkesin bildiği bir yerde. İnsanların kalbinde değil, kitap sayfalarında değil, müzik notalarında değil. O sadece, yokluğun var edebildiği şeylerin arasında, beyinde. Ve siz, yani ben, içime çektiğim her ölüm kokan nefesle bunu arzuluyorum. Bu düşünceye erişebilmek. Belki zilyonlarca defa güldüm, ağladım veya çığlık attım. Ama hiçbir zaman mutlu olmadım. Her şey ölürken mutluluğa ulaşabilmek, nasıl bir yoldan yapılıyor fikrim yok. Ben, ben ölüyorum ve yalnızım. Etrafım çok karmaşıksın diyen insanlarla dolu. Değilim. Bir çok insandan basitim çünkü, çünkü ben en temel şeyleri bilmiyorum. Ben sadece saçmalıyorum ve.. Ve bir sonunu getiremiyorum. Cümleler yazıyorum, aslında hepsinin sonu bir virgül. Bir kahraman arıyorum, belki de her zaman yanlış yerlere bakıyorum.
Yanlış yapmak bana yeni olan bir şey değil. Hayatım boyunca yanlış yaptım. İnsanlara güvendim; bazıları bunu haketmiyordu, bazılarının ise varlığı yalandı. Kendim yalanlar söyledim ve bir süre sonra bütün bunlar hayatım haline geldi. Gördüğüm her şeyin bir rüya olmasını dilediğim her an bir başka kabusa uyandım.
Ve ben, ben her ölürken ölmeyenim. İnsanlar bunu güçlü olduğuma yoruyor. Ben..Ben bir harabeyim amına koyayım. Çizikler, kan sızan yaralar, izler, kırıklar, sözler, düşünceler, bakışların arkasına saklanan nefretler. Ben bir harabeyim. Güçlü olduğumu mu sanıyorsunuz? Ben özgürlüğü için savaşmış bir insanım. Ama ben güçlü değilim. Asla olmadım, asla olamayacağım. Ben insanların çabalarını yutup yok eden bir karadelikten başka bir şey olamayacağım. Ve her şey, her zaman ölecek.

Pazar, Mart 17, 2013

Tuncay.

19 yaşındayım, hayattan sıkıldım. Her şeye sinirliyim ve insanlardan nefret ediyorum. Uzmanlık alanım hiç bir şeyi siklememek. Buna beni sevip sevmemeniz de dahil. Tanrının varlığı hakkında yorum yapmamakla birlikte, yapan insanları da anlamıyorum. Aslına bakarsanız hiç bir insanı anlamıyorum. Yeterince acı çektiğimi düşünüyorum ve 20 yaşına basmadan önce araba kazasında ölmeyi umut ediyorum. Sizce bu bilgiler ile bir iş bulabilir miyim?

Pazartesi, Mart 04, 2013

Yalnız.

Peki. Yazıya nasıl başlayacağım konusunda bir fikrim yok. Bir ilhamım, yeteneğim veya kimsem yok. Yalnızım. Herkesi geçmişte bırakmak gibi bir huyum var. Tanıştığım herkesi geçmişimde bırakıp devam etmek, uzaklaştırmak ve sıkmak. Fazla şeyler istedim, farkındayım. İnsanlara zorla nasılsın dedirtemezsin. Ama iyi değilim.
Birinin anladığını düşünmüyorum. Birinin okuyup, bunlara değer verdiğini de. Nasıl başladıysam, o şekilde devam ediyorum burada. Tek başıma. İnsanların anlamasını beklemek, bencilce. Açıklamaksa imkansız. Nasıl açıklayabilirsiniz ki beş santim uzağınızda olmalarının iyi geldiğini? Kim benim kadar yalnız ki. Evet, sorun bende. Sorunlarım var. Geceleri beni boğan sıkıntılar. Bunlarla başa çıkamıyorum. Çıkmak için bir sebebim yok, çünkü umudun getirdiği bir çok acıyı yine tek başıma çektim. Artık dayanamıyorum. Yine de, varlıklarını istemek bencilce. Sanırım yapabileceğimin en iyisini yapacağım yine. Gidecek bir yerim olmadıkça, kaybolmuş sayılmam değil mi?
Her şey çok karmaşık. Bir yol bulup kaçmam, neredeyse imkansız. Ama bütün bunları geride bırakmam gerek. Belki şu güne kadar sahip olduğum her şeyi bırakmam gerek. Ya..
Yalnız olmak nasıl bir şey söyleyeyim mi? Her saniye ölmediğinizi farketmeye korkmak gibi. İçinizdeki derin boşluğa düşmek gibi. Dünyanın bütün zamanına sahip olmak gibi. Ne kadar acı çekerseniz çekin, nefes alamamak gibi. Güneşli bir günde camdan dışarıyı seyretmek gibi. Teninizde kayan soğuk yağmur damlalarının acınızı dindirmesini dilemek gibi. Her an, hep bir tarafınız acırken diğer tarafınızın da rol yapmaktan yorulması gibi. Yabancı insanların merhametine güvenmek gibi. Kendinizden bile uzak hissetmek gibi. Sizi sonsuza dek seveceğine ant içen, asla terkedemeyeceğine emin olan ve hep sizin için orada olacak birinin sizi yüzüstü bırakması gibi.
Aslında gibi değil, öyle. Ve en kötüsü de ne kadar yanarsanız yanın, ölemeyeceğinizi bilmek. Denemeye devam ettikçe de, canınız daha çok yanacak.

Cumartesi, Mart 02, 2013

Geceler, karanlıklar ve kabuslara dair.

Bazı geceler vardır, bir şarkı tüm hayatınızı elinizden alır. Duyduğunuz anda; düşünceleriniz yok olur, teniniz solar, gözleriniz boş bakar, elleriniz titrer, gözyaşalarınız sanki hep oradaymışçasına akar, ölmeyi dilediğiniz tüm o geceleri hatırlarsınız. Tek bir şarkı, bir kaç melodi, notalar, sözler, her şeyiyle, bir tek şarkı, götürür ruhunuzu. Karşı koyamazsınız. Hangi gidene karşı koyabildiniz ki? Kim kaldı ki geriye. Etrafınıza bakarsınız, halinize acırsınız. Gerçekten de hayatınızın sonuna kadar kendinizle başbaşasınız.
Sorun ne? Şarkılar mı, siz mi? Ne kadar değeriniz var, değer verilecek bir şeyiniz mi var?
Bütün sorular aklınıza akın ederken, onları engelleyen tek bir şey var. O derin umutsuzluğunuz. Öyleki, yaşamsal her şeyi yok eder. Yapışkan ve simsiyah varlığı ile, tüm hücrelerinize nüfuz eder. Siz artık ondan ibaret olursunuz. Bir zamanlar, başkasından ibaret olduğunuz gibi.
Bazı geceler, yine ölmeyi dilersiniz. Her şeyden çok, bunu istersiniz. Ne bir umut, ne bir kişi ne de başka bir gün, sadece ölmeyi dilersiniz. Sizi tutan şey nedir ki burada? Yapayalnız ve acı dolu benliğiniz dışında başka bir şey kalmamıştır dünyada.
Derin nefesler alırsınız. Ama bu sadece hayattan yorulmuş kalbinizi daha çok kanatır. Başka bir an daha geçirmek istemeyen elleriniz, tırnaklarıyla sizi tırmalar. Söz dinlemeyen ayaklarınız yatağa tekmeler. Öyle ki, içiniz kalbinizden akan kanla dolup taşar. Kesiklerden dışarı sızar. Bileklerinizden, parmak uçlarınızdan, dudaklarınızdan.
Bazı geceler vardır, asla gündüz olmayacak gibi karanlık. Bir daha ışık göremeyeceğinize o kadar emin olursunuz ki göğüs kafesiniz dar gelir. Uçup gitmek ister kalbiniz. Sizden uzaklara ve sizin yapabileceğiniz bir şey kalmamıştır. Çünkü kulaklarınızdan giren her ses sizi derinlere iter. 
Tek bir şarkı, sizi ölüme sürükler. Ve siz, sadece oturup dinlersiniz. Sizin dışınızdaki her şeyin, ne kadar güzel olduğunu.  Giden insanların sizsiz nasıl iyi olduklarını. Sizin ne kadar acınası olduğunuzu. Ağlarsınız.  Sanki şu güne kadar bir halta yaşamış gibi. Ne kadar özel olabilirsiniz? Ne kadar hayatta kalabilirsiniz?
Tek bir şarkı, size gerçeği hatırlatır; tek bir insan hayatınızı mahveder. O da sizden başkası değildir zaten.