Çarşamba, Kasım 16, 2011

Mutlu unuttumlar.



Bir gün geçmesini bekledim. Kendimi toparlayabilmek için. Dağıldım. Alkolden değil, acıdan. Hepimiz biliyoruz ki kırılan hayaller kötüdür, kanatır.
Daha kötüsü nedir biliyor musunuz? Hayal kuruyorsanız gerçekleşmeyecektir. Gerçekleşecek olsa, hayalini kurmamıza gerek kalmazdı çünkü. En kötüsü ise, ben bizi hep hayaller üstünde yaşattım.
Bir seneyi geride bıraktık. Düşünüyorum da, 366 gün önce konuştuk en son. Peki bu zamanın benim için nasıl geçtiğini biliyor musun? Sorsan 180 yaşında hissediyorum. Yıprandım, cidden yaralandım ben bu süre zarfında. Peki sen ne yaptın? Bilmiyorum. Yıpratan şey de bu zaten beni.
Bana bir çok söz verdin. Keşke vermeseydin. Keşke konuşmasaydın hiç. Gözlerime baksaydın hep. Gerçekten, buna bile razıydım. Söylediğin her kelime okşadı yüreğimi, bir yere kadar. Tırmaladılar, canım yandı, kül oldum, savruldum hayatta oradan oraya.
Bana kızsan keşke. Bağırsan, çağırsan, öfkelensen. O günki gibi, ağlatsan. Tekrar sarılsan. Ama bunları haketmiyorum. Çünkü ben, ben ne yaptım biliyor musun? Sana verdiğim sözleri hiçe saydım. Öfkelendim sana. Gözümün boyanmasına izin verdim, bir süre. Düzenli olarak yanlış kararlar veren bir insandan ne beklenirdi ki, haksız mıyım? Haksızım. Hep haksızdım sana karşı.
Acı. Bana verdiğin doğum günü hediyesi bu. Beni unuttuğunu mu ima etmeye çalıştın peki bu sefer? Benim de payım yok değil. Neden gidip bana olan iletişim bilgilerini değiştirdim ki. Haksızım, suçluyum, yastayım.
Kendimi inandırmayı denedim. Ama senin için yanan canım buna da inanmamakta diretti. Yapamadım yine, acıyı çektim yavaş yavaş.
Her neyse. Bir dahakine daha az acıması ümidi ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder