Pazartesi, Ağustos 15, 2011

Bir kez daha anladım ki;





Size 10 dakika önceye kadar olan şeyleri anlatacağım - bütün günümü değil elbette -.
Sevgili arkadaşım Emre'nin son günü idi bugün, uğurlamadan olmaz dedik. Ebowda takıldık, saat 21:30 civarına dek.
Özel istek üzerine - abartıyorum, Emre istedi sadece - kalkıp otogara yürüdük sallana sallana. Emanetini aldıktan sonra vedalaştık ve dolmuşa bindim.
Hep derim ya, tanrı unutmuş şu Gümüşlüğü diye, beklemek zorunda kaldım tabii. Bu sırada mesajlaşmalar, telefonlaşmalar derken şarjım bitti, dert değil tabii ki benim için.Dizüstü bilgisayarıma bağlayıp taktım kulaklığı, iyi hoş gidiyorum.
Eve geldiğimde garip bir karanlık sarmış evi. Hiç bir ışık yanmıyor. Kapıyı çalmama rağmen açan yok. Anahtar mı? Evde tabii ki. Kısacası kapıda kaldım, eyvah!
Bir çoğunuz bilmiyordur tabii, benim en çok korkutuğum şeylerden bazıları karanlık ve yalnızlık - bir de böceklerden korkuyorum o ayrı -, şansa bakın ki elimizde bu ikisi - ve böcekler - den fazlası ile var.
Tırsmaktayım, korkularım beynimi hızla çalıştırıyor. İyi şeyler getirmiyor beynimin hızla çalışması tabii, bütün o kaybettiğim, gidenlerim aklıma gelip duruyor. Dostlarım, aşkım, ailem hepsi birer birer önümde sanki.
Dayanamıyorum, tutmak ne çare? Sal gitsin diyip çöküyorum yere. Damlalar seyrek başlıyor, hızlanıyor git gide hıçkırıklarımla. Sanki dipsiz kuyuda düşüyorum, çakılamıyorum da tutunamıyorum da. Bütün fonksiyonlarım devre dışı bırakılmış, sadece gözlerimden sular çıkıyor.
Sonra onu hissettim, o sıcak nefesi. Islaktı, olması gerektiği gibi. Güzel değildi ama sonuçta olması da gerekmezdi. Kafamı kaldırdığımda göz göze geldik. Sanki - tamam, biliyorum, hepiniz bana kızacak burada - anlıyordu beni. Bakışları bir insanınkinden farksızdı. Sarılmaya mı çalışıyordu bana mı öyle geliyordu? Emin değilim. Ama yaptığı bir şeyden eminim, beni yalnız bırakmıyordu. Tıpkı..bir dost gibi?
Etrafımda dönüyor, beni kalkmam için itip duruyordu. Sanki beynim onun elindeymiş gibi kalktım ve bakmaya devam ettim. Bu sefer gerçekten sarıldı bana. Bakışlarıyla beni tartıyordu hala. Elinden gelse konuşacak, dertleşecek benimle. Gerekte yok gerçi, oturup saydım hepsini. Her kelimemde bakışı değişiyor, derinlerime iniyordu sanki.
Annem arayıp nerede olduğunu öğrenene dek benimle kaldı. Hatta o gelene dek başımda bekledi. İyiyim ben desem de inanmadı sanki.
Ona verebilecek o an bir yemek veya suyum yoktu. Ona verebileceğim bir tek sevgim, seslenebileceğim bir isim vardı. Dost'tu o. Buraya yazdım, çünkü içimden geldi, çünkü yeni Dost'umu insanlarla paylaşmak istedim.
Hayat müşterek belki de, kaybettiklerimizi alıyoruz bir şekilde.
"Teşekkür ederim bana bir şeyler öğrettiğin için, bir kez daha anlattığın için Dost'un ne demek olduğunu ve bazı insanların olmadığı yerde olduğun için."
Ben susuyorum artık, kelimeler yetmiyor bir yerden sonra.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder