Çarşamba, Ağustos 31, 2011

Saklamalıydım bizi.



Keşke sen gitmeden önce kavanozlara senin kokunu doldursaydım. Artık seni düşününce kokun çarpmıyor yüzüme, gelmiyor o ekşi tatlı kokun. O kadar özledim ki sana sarılıp içime doldurmayı o havayı, akciğerlerim isyan edene kadar içimde tutmayı. Yakında çokça gelir o koku burnuna demiştin, hani nerde? Verdiğin diğer sözler gibi havada. Oysa ki havada olması gereken kokundu, sözlerin değil.
Gülüşünün zilyon tane fotoğrafını çekmeliydim. Baktıkça güleyim, neşem yerine gelsin diye. O kadar zor bir hale geldi ki dudaklarımı yukarı bükmek, senin o neşe dolu gözlerin kolaylıkla yapardı. Eskisi gibi çatlayana dek gülebilirdim belki.
Sesini odama hapsetmediğim kötü olmuş. Kimseyi sokmazdım, uyurken seni dinlerdim. Senin sesinle uyanır, büyülenirdim. Hem seni o kadar çok aramaz hem de sesini duymuş olurdum.

 Gözlerine bir şey yapamazdım işte. Öylesine güzel, öylesine doğallardı ki. Her şey o kadar açık ve gizemliydi. Sen zaten çelişkilerin insanıydın. Yine de belki videoya alabilirdim. Saatlerce izlerdim büyük ekranda. Bakardım hiç sıkılmadan.
Bunları geç de, keşke sen yanımda kalsaydın hep. Hep senden gelseydi koku, sen konuşsaydın, sen baksaydın ve ben baksaydım. Neyse..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder