Pazar, Ağustos 28, 2011

Soğuk, aynı sen gibi.


 http://fizy.com/#s/1k885y - beraberinde almanız önerilir.
Her şey bulanık. Su gibi, dağınık. Karanlık değil, fazla aydınlık. Acıktım, belki bu yüzden. Uçuyorum, mutluluktan değil. Hiç bir şey dokunamıyor bana, çok yüksekteyim. Umurumda da değil aslında.
Uyuşturucu mu? Kullanmadım. Garip, aslında kullanmayı hep merak ettim ama çekindim. Korktum, bağlanmaktan korktum hep bir şeye. Garip, aslında hep bir şeye bağlandım. Neden bağlandım? Sebebim yoktu. Sadece istedim, yaptım.
Hala uçuyorum. Her yer aydınlık, çok güzel. Keyfini çıkaramıyorum, bir şey canımı sıkıyor, nedense.
Birini görüyorum. Mosmor olmuş, şişmiş, donmuş bakışları. Bunun bir ceset olduğunu sonradan farkediyorum,benim cesedim olduğunu. Aman neyse, yanından geçip gidiyorum. Bana omuz mu attı o az önce?
Boynumda bir böcek yürüyor. Büyük, olması gerekenden büyük. Soğuk, cildimi yakıyor neredeyse. Tanrım, bu benim kolyem. Bu onun öptüğü kolyem. Böyle mi olacak? Yanacak mıyım evrenle birlikte? Ne güzel olur, her yer aydınlık.
Dönüyorum, geriye doğru. Aynı yerdeyiz yine, beraberiz, elin elimi okşuyor. Neden hep orası? Aslında sıradan bir gündü, seni son kez görecek olmam dışında. Soğuk değil, sıcak da. Sana yaslanmışım, gülüyorum. Gözlerim gülüyor, ışıldıyor. Huysuz seni, kalk diyorsun. Oturuyoruz şimdi de saatlerce. Neden? Neden donduk biz, o an kaldık öyle? Ne düşündük, düşündüm, düştük.
Karanlığa indik, kayboldu güneş. Artık yanmıyorum. Islak bir şey çarpıyor yüzüme, su gibi. Soğuk su, aynı sen gibi, senin seveceğin gibi. Yanımdasın yine de, hissediyorum kolumda gezen sıcacık elini. Neden düşüyoruz, neden dur durak bilmiyoruz.
Gözlerin, parıltısız gözlerin, dipsiz bir kuyu gibi bakan yeşil gözlerin. Kendimi sarhoş gibi hissediyorum. Ben onlara düşüyorum. Sen düşüyorsun. Biz el ele, yokuştan yuvarlanıyoruz denize.
Saçlarım dalgalanıyor, rüzgar yüzümü yalıyor. Ah hayır, bu sensin. Bana rüzgar gibi geliyorsun. Her şey bulanık, eskisi gibi değil, kırışmış, buruşmuş, karmaşmış. Ne çok saçmaladım, aslında tek olan sen benden uzaklaşıyorsun.
Artık tek başımayım, hala düşüyorum. Kendime yardım etmemi mi istiyorsun? Çok geç. Dipsiz dediğim kuyu evrene açılıyor, artık uzaydayım. Havasız ortam. Sahi, ben ne zaman bıraktım nefes almayı? Düşüncelerim havada kalıyor, ben gidiyorum sadece.
Garip bir şey ile dolu burası, yalnızlığımı dolduruyor. Mutlu değilim, hissizim. Bu mutluluk mudur acaba? Karanlık değil, arada yanan gezegenleri görüyorum. Sen hangisindesin? Ben hangisiyim?
İzliyorum bir süre. Işığa hasret kalmışım sanki. Çok uzun zaman oldu mu? Benim asırlar gibi geçen haftalarım var. Bu gezegenler kaç yaşında? Şahit oldular mı senin beni öptüğüne? Tutamıyorum düşüncelerimi, toparlayamıyorum kelimeleri, üşümek istiyorum.
Başımı çarpıyorum, tekrar düşüyorum. Artık nefes almıyorum, hem de hiç. Hava girmeye çalışıyor burnumdan içeri, püskürtüyorum geri. Soğuk, fazla soğuk, artık sen gibi değil. Canımı acıtıyor. Yoksa acıtan sen miydin?
Cildim morarıyor soğuktan, parmaklarımın sızlaması bir süre sonra gidiyor. Artık kıpırdamıyorda, cevap alamıyorum dudaklarımdan. Ölüm sertliği başlıyor, şişiyor vücudum artık engelleyemediğim hava ile. Eğer her yer karanlıksa gerçekten, hala görebiliyorum. Sönüyorum, yanmıyorum artık, gözlerimin ışığı kaçıp gidiyor.
Uçuyorum amaçsızca. Bir esinti geçip gidiyor omzumun üstünden. Ben uçuyor muyum hala, farkında değilim. Ne zaman döneceğim ben aydınlığa tekrar?
Ben karanlıktan korkuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder